Gazete Emek-Tutuklu bulunan eski HDP Genel Eş Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın iç hukukta tutukluluklarına itiraz etmek için etkili bir yardım alamadıkları gerekçesiyle yaptığı başvuruyu karara bağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiğine hükmetti.
AİHM, Demirtaş ve Yüksekdağ'ın başvurusunu karara bağlayan Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesinin 4. fıkrasını ihlal ettiğine hükmetti. AİHM, Demirtaş ve Yüksekdağ'ın iç hukukta tutukluluklarına itiraz süreçleriyle ilgili 'hak ihlaline' uğradıkları kararı verdi.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, 5. madde, 4. fıkrasında “Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir” ifadeleri yer alıyor.
Gerçek Gündem’e konuşan eski AİHM hâkimi Rıza Türmen, bu maddeyi “Yani tutuklunun, tutukluluk haline itiraz hakkı var. İtiraz hakkı görüşülürken adil yargılanma ilkelerine uygun olması gerekir. Adil yargılanma ilkelerinden biri de avukat yardımından yararlanması yani savunma hakkıdır” diye açıklıyor.
TÜRMEN: DEMİRTAŞ VE FİGEN YÜKSEKDAĞ’IN AVUKAT GÖRÜŞMELERİ KAYDEDİLİYORDU
İhlal kararı, Demirtaş ve Yüksekdağ'ın "özellikle cezaevi yetkililerinin avukatlarıyla yaptıkları görüşmeleri izlemelerinden ve avukatlarıyla paylaştıkları belgelere el koymalarından şikâyetçi olduğu" yönündeki itirazla başladı.
Başvuruyu inceleyen mahkeme Demirtaş ve Yüksekdağ'ın avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin gizliliğinin ihlal edilmesinin, avukatlarından etkili bir şekilde yardım almalarını engellediği sonucuna vardı.
Türmen, avukat ve tutuklu görüşmelerinin şu şartla sesli ve görüntülü kaydedildiğine işaret etti:
“Tutuklu ve avukat görüşmelerinde toplumun güvenliğini tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü ve diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine dair bilgi, bulgu veya belge elde edilirse o zaman üç ay süre ile görüşmeler teknik cihazla sesli veya görüntülü olarak kaydedilir. Hükümlü ile avukatın yaptığı görüşmelerde görevli hazır bulundurulabilir. Yüksekdağ ve Demirtaş’a bu yapıldı. Avukatları ile görüşmeleri gizli olmaktan çıkarıldı. Görüşmede biri bulunduruldu ve görüşmeler kayıt altına alındı.”
AİHM ayrıca, ulusal makamların, başvuranlara karşı olağanüstü hal kapsamında kabul edilen 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında söz konusu tedbirlerin uygulanmasını haklı çıkarabilecek ayrıntılı kanıtlar sunmadığına karar verdi.
‘BELGE, BULGU, BİLGİ OLMADAN, İHTİMAL ÜZERİNE DİNLENİLDİLER’
Türmen, 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedeki ihlal kararını ise şöyle açıkladı:
“AİHM bu uygulamanın yapılabilmesi için bilgi, bulgu ve belgeler elde edilmesi lazım diyor. Kamu güvenliğini tehlikeye sokan ya da suç örgütlerine mesaj iletildiğine dair birtakım belgeler, bulgular olması lazım. Oysa Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği kararda böyle bir belge yok. Bir ihtimal üzerine karar veriyor. AİHM kararında, ihtimal üzerine karar verilemez diyor. İkincisi Anayasa Mahkemesi bu konuyu incelememiş. Belge, bulgu var mı diye buna bakmadan karar vermiş. Demirtaş ve Yüksekdağ’ın avukat görüşmeleri ihtimal üzerine dinlenmiş.”
‘KAVALA’DA OLDUĞU GİBİ İHLAL SÜRECİ BAŞLAYACAK’
Türmen, sonraki süreç için ise Kavala davasında olduğu gibi ‘ihlal sürecinin’ başlayacağına dikkat çekti:
“AİHM’in daha önceki kararları var. Onların tutuklu olmaları zaten sözleşme ihlalini teşkil ediyor. Süreç Demirtaş ve Yüksekdağ davalarında da ihlal prosedürlerinin başlatılmasına doğru gidiyor. Anayasa Mahkemesi’nin kararının sonuçlanması bekleniyor. Buradan sonra ihlal prosedürü başlarsa kararı yeniden AİHM’e gönderecek. Şu soru sorulacak: Türkiye kararı uyguladı mı? Uygulamadı mı? Eğer Kavala’da olduğu gibi uygulanmadı kararı verirse o zaman Türkiye’nin ihracına giden kapı açılmış olacak.”
KAZAN: ANAYASA MAHKEMESİ, ANAYASA MAHKMESİ OLMAKTAN ÇIKACAKTIR
Bir başka duayen hukukçu Turgut Kazan, Türkiye’nin AİHM kararlarını bir iç hukuk kararı gibi uygulanması yönünde taahhüt etmiş olduğunu vurgulayarak “Cumhurbaşkanlık hükümet sisteminde tek adam ‘evet’ demedikten sonra o kararların uygulanması mümkün değildir” diyor.
Kazan, bir tek AKP iktidarı döneminde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yargıç diye gösterilenlerin geri çevrildiğini hatırlatarak konuşmasına şöyle devam etti:
“Hatta AİHM’den geri çevrilen bir kişi Anayasa Mahkemesi üyesi olmuştur. Daha önceki dönemlerde böyle bir şey yaşanmamıştır. Şu anda Anayasa Mahkemesi dengededir. Bu süreçte üç üyenin daha görev süresi dolacak. Bundan sonra Anayasa Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi olmaktan çıkacaktır.”
‘TAZMİNATLARIN YARGIÇLARDAN TAHSİL EDİLMESİ GEREKİYOR’
İhlal kararı ile Türkiye'nin başvuranlardan her birine manevi tazminat olarak 5 bin 500 euro; masraf ve harcamalar için ortaklaşa 2 bin 500 euro ödemesine karar verildi.
Kazan, Maliye Bakanlığı’nın bu ücreti üç ay içerisinde yatıracağını söyleyerek “Bütün ödenmiş tazminatların o ihlal kararına neden olan yargıçlardan tahsil edilmesi gerekiyor” dedi.
‘ADALET İÇİN BİR TEK YERİ İKNA ETMENİZ GEREKİYOR’
Kazan son olarak, “tek adam rejimi”ndeki adalet anlayışını şöyle anlattı:
“Türkiye’de adı bilinen önemli bir yazar, cezaevinde çıkamayacaktı ama tek adam rejiminde, tek adama ‘Sizin adaletinize sığınıyorum’ diye mektup yazdı. Onu eleştirmek de istemiyorum. Yaşı da ileri olduğu için dayanmak mümkün değilse böyle bir şey yapmış olmasını insani duygularla anlıyorum. O mektubu yazınca tahliye oldu. ‘Sizin adaletinize sığınıyorum.’ Buradaki adalet sözcüğünü tırnak içinde söylüyorum. Adalet artık doğrudan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki tek yetkili tarafından dağıtılabiliyor. O arkadaş, bilinen gazeteci tahliyeden sonra görünmedi, hiç fotoğraf vermedi. Herhalde dayanılmaz bir şey yaşıyordu. O yüzden böyle bir yolu seçmek zorunda kaldı. Herhalde insan içine çıkmak istemiyor diye düşünüyorum. Böyle bir Türkiye… Bir tek yeri ikna edeceksiniz.”
Kaynak: Gerçek Gündem