GÜNDEM

Bakırhan: Öcalan meselenin diyalog ve müzakereyle çözülmesini istiyor

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır'da halk toplantısında yaptığı konuşmada "Sayın Öcalan bu meselenin diyalog ve müzakere ile çözülmesini istiyor" dedi. Bakırhan ayrıca "Henüz bir süreç yok" ifadelerini kullandı.

Abone Ol

Gazete Emek- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Diyarbakır'da halk buluşmasında konuştu. Bakırhan "Sayın Öcalan bu meselenin diyalog ve müzakere ile çözülmesini istiyor. Onun kurmuş olduğu parti KCK de üst düzeyde açıklamalar yaparak Sayın Öcalan’ı işaret etti" dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Diyarbakır'da bulunan Çand Amed Kültür ve Kongre Merkezinde halk toplantısı düzenledi.

Halk toplantısına DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, DEM Parti Diyarbakır milletvekilleri Serhat Eren ile Cengiz Çandar, DEM Parti Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları Serra Bucak ile Doğan Hatun, birçok ilçe belediye eşbaşkank ile DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve çok sayıda partili katıldı.

Buluşmada konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, kapitalist sisteminin büyük bir bunalım içinde olduğuna işaret ederek, "Dünya hiç olmadığı kadar çok adaletsiz bir anlayışla karşı karşıyadır. Birkaç büyük şirketin elde etmiş olduğu kar bile bir kıtada yaşayan insanların bütün gıda ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeydedir. Birkaç insan birkaç yüz milyon insanın tüketeceği gıda kadar kar edebiliyor. Bu kardan da taviz vermeden daha fazla elde etmeye çalışıyorlar. Bu da ciddi bir krize sebebiyet veriyor” dedi.

BARIŞ VURGUSU

Yaşanan krizin çatışma ve şiddetle aşılmaya çalışıldığına dikkati çeken Bakırhan, çatışmaların merkezinin ise Ortadoğu ve Kurdistan coğrafyasının bulunduğunu kaydetti. Bakırhan, "Türkiye’nin son 40 yılda yaşadıkları ortada. Savaş neredeyse her yere sıçrama ihtimali taşıyor. Biz de hem Kürdistan coğrafyası olarak hem de Türkiye olarak bu savaş girdabının tam merkezinde yaşıyor. Kaos kriz ve ciddi bir girdap var. Bulaşanı içine alan değiştiren dönüştüren bulaşanın yıkıldığı yakıldığı bu süreçte Türkiye bu girdabı atlatabilir mi? Evet tehlikeli bir girdap var bu girdaptan kurtulmanın tek yolu kim olursa olsun hangi ülke olursa olsun kendi toplumsal barışını sağlamalıdır. Kendi toplumsal barışını sağlamayan, kendi içindeki farklılıkları yok sayan, şimdiye kadar klasik inkar anlayışı ile devam eden ülkeler bu girdaba kapılabilir" diye konuştu.

"Biz Ortadoğu’da bu çatışma ve kaosa hem Türkiye’deki iktidar ve muhalefet arasındaki kutuplaşmaya üçüncü yol olarak bir fikriyat öneriyoruz" diyen Bakırhan, ülkenin en büyük meselesinin Kürt sorunu olduğunu vurguladı. Bakırhan, "Şimdi yönetenlere soruyoruz; ülke, dediğimiz anlamda güvenli bir ülke midir? Oturup bunun üzerine muhakeme etmek, tartışmak gerekiyor. Kendi sorununu çözen hiçbir ülke ne girdaba girer ne de uluslararası hegemonik güçlerin hayata geçireceği oyunlara gelmez. İç barışını, toplumsal barışını sağlayan hiçbir ülkenin güvenlik sorunu olmaz. Güvenlik sorunu olan ülkeler kendi içinde sorun yaşayan ülkelerdir. Güvenlik kaygısı duyan ülkeler kendi içinde ki sorunları çözmeyen ülkelerdir. Onun için Türkiye’nin önünde tarihsel fırsatlar bulunuyor. Tarihsel fırsat demişken, Türk-Kürt ilişkileri, Türklerin Anadolu’ya girdiği günden bu ayna kadar yeniden mercek altına alınmalıdır. Türkilerin Kürtlerle kurmuş olduğu doğru temeldeki ilişkiler her zaman tarihte yeni atılımları açılımlara, yeni süreçlerin başlangıçlarına sebebiyet vermiştir. Malazgirt’ten Kurtuluş savaşına kadar tarihe iyi bakarsak Kürtlerle doğru temelde saygın onurlu kurulan ilişkiler her zaman Türkiye’de yaşayan halkların ve inançların lehine sonuçlar yaratmıştır. Ama birileri bunu görmemiştir, görmek istememiştir. Kürt ve Türk tarihsel ilişkilerini kendi iktidarı için araçsallaştırmışlardır bugüne kadar ama artık önümüzde ki günlerde ya bu ilişkileri reddedecekler ya da demokratik bir temelde Kürt-Türk ilişkilerini yeniden bir zemine vesile yapacaklar.

ÖCALAN'IN VERDİĞİ MESAJ

Biz nerede miyiz? Biz buradayız, bu konudaki düşüncelerimiz hiçbir zaman değişmedi. Kürt-Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine oturmasını savunuyoruz, destekliyoruz. Yakın zamanda bunun için çok önemli bir fırsatta ortaya çıktı. 44 aydır ailesi ve avukatlarıyla hukuksuzca görüştürülmeyen sayın Öcalan’ın vekilimiz Ömer Öcalan ile görüşmesinden sonra hem bizler hem de alkış çaldığınız gibi hem emin olun yaşayan emekçiler, Tekirdağ’daki fabrikada yaşayan işçileri, tarım ve hayvancılıkla uğraşan, geçimini sağlayamayan esnaf da bile büyük bir umut yarattı. En son Bursa'da bir etkinliğe katılmıştım. Görüşmeden sonra Kürtlere negatif bakan insanlar dahi artık bu mesele bir biçimiyle çözülsün, önemli bir zemini var dediler. Evet, Sayın Öcalan çok net bir şey söyledi. ‘Bu çatışma ve şiddet zemininden çıkmak için hukuki ve siyasi bir zemine evrilirse ben de elimden gelen bütün katkıyı sunmaya hazırız, bu konuda kendime güveniyorum’ dedi. Biz diyoruz ki ne güzel bir büyük bir şans ortaya çıktı. Sayın Öcalan bu meselenin diyalog ve müzakere ile çözülmesini istiyor. Onun kurmuş olduğu parti KCK de üst düzeyde açıklamalar yaparak Sayın Öcalan’ı işaret etti.

Değerli arkadaşlar henüz bir süreç yok. Kimi kanalları açtığımızda maşallah her şeyi konuşuyorlar, çözüyorlar bizim olmadığımız ortamlarda. Türkiye’de böyle bir gelenek de var. Muhatabının dahil olmadığı tartışmalarla sorunlar tartışılıyor. Muhatabının kendisi orada yok, muhatabın ne dediği orada yok ama birileri onun üzerine defalarca yorumlar yapıyor. Henüz bir tartışma düzeyindedir. Bir sürece evrilir mi evrilmez mi bu konuda çok emin değiliz. Karşımızda bir iktidar ve ortakları var. Ne kadar tutarlılar, samimiler, Ortadoğu’daki bu girdaba kapılmamak için bu meseleyi kapılmamak için samimi bir şekilde meseleyi masaya yatırıp diyalogla müzakere ile çözmeye çalışacaklar emin olun biz de bilmiyoruz.

DEM PARTİ MÜZAKERE ZEMİNİ BÜYÜTMEK İÇİN VAR

Basında yazıldığı gibi kapalı kapılar arkasında bir diplomasi yok, bir görüşme yok. Basın üzerinden iktidar ve ona bağlı işte aktörlerin sözleriyle değerlendirmeye çalışıyoruz. Biz nerede miyiz? Biz bu tartışmaların bir sürece evrilmesini canı gönülden istiyoruz. Biz müzakere için varız, DEM Parti diyalog için var, müzakere zeminini büyütmek için var. DEM Parti çözüme dair toplu iğne ucu kadar bir işi görse dahi bunu değerlendirmek için bütün örgütleri ve seçmenleriyle bir şirket bunu değerlendirmeye çalışır. İşte biz de bunun için bu tartışmaları yakinen takip etmemiz gerekiyor. Bizim bugün burada sizinle paylaşacağımız şeyleri sizin de halkımızla halklarımızla kendi yerelinizde paylaşmanız gerekiyor. İnsanlar yalan yanlış bilgi almamalıdır. Hem saray medyasında hem de onun dışındaki ulusalcı ırkçı tartışmalardan etkilenerek yanlış düşünceye sevk edilmemelidir. Biz gideceğiz halklarla emekçilerle konuşacağız. Sêrt’teki Araplarla Qers’teki Terekemelerle, Azeriler, yerliler, Malakanlarla konuşacağız. Türkiye emekçileriyle konuşacağız bu toplantıları Türkiye’nin dört bir yanına yayarak aslında bu tartışmalar konusundaki partimizin duruşunu hep birlikte ortaya koyacağız.

ÖRGÜTÜMÜZÜ BÜYETECEĞİZ

Büyük bir potansiyelimiz var eğer bu potansiyeli doğru örgütleyebilir doğru harekete geçirebilirsek bugün bu tartışmaları yürütenlerin bu meseleye nasıl baktıklarının bir anlamı olmaz. Eğer gerçekten potansiyelimiz mücadelede sahada halklarla emekçilerle kendi yerelinde bu iktidardan ve gidişattan memnun olmayan bu sorunun müzakere ve diyalogla çözülmesini isteyenleri örgütleyebilirsek hiç bir sistem istesin istemesin bu talebin karşısında duramaz. Bu barışı toplumsallaştırmak gerekiyor. Asıl barışı yapacak olanlar Türkiye halklarıdır asıl barışı getirecek olanlar bu salonda oturanlar ve bu salonda oturanların ulaşacağı milyonlardır. Biz basınç oluşturmadan kendi taleplerimizi duru bir şekilde ortaya koymadan kendi partimize bu müzakere konusunda rol oynayacak aktörlere güçlü bir destek veremezsek iktidarın iki yetkilisinin ağzından çıkanlarla yetinmek durumunda kalırız. Yeri günü gelir başka bir şeyle karşılaşmak durumunda kalabiliriz. Onun için bir sürece evrilmesi değerlidir kıymetlidir ama bir süreç yoktur. Bu süreci yaratacak olan bizim kendi gücümüz ve örgütlülüğümüzdür. Gücünüz sözünüz ve örgütünüz kadardır. Eğer örgütünüz güçlü değilse sözünüzün de bir kıymeti harbiyesi yoktur ne kadar doğru olursa olsun ne kadar doğru söylerse söylesin maalesef günümüzde ve dünyada siyaset böyledir. Gücün örgütün kadardır, sözün örgütün kadar dikkate alınır. Dolayısıyla örgütümüzü büyütüp güçlendireceğiz. İttifaklarımızı geliştireceğiz, yerelde barış isteyen partilimiz olsun olmasın bütün çevrelerle bir araya gelerek bu tartışmaları onlarla tartışmamız gerekiyor.

BARIŞI TOPLUMSALLAŞTIRMAK LAZIM

Barış Türkiye halkının aleyhine bir durum değil barış sadece Kürtlerin lehine bir sonuç oluşturmuyor. Qers’te hayvan besleyen Terekemeleri de ilgilendiriyor. Sêrt’teki Arapları da Karadenizlileri de ilgilendiriyor. Amed’te ve Mêrdîn’de yaşayan Süryani’yi, Ermeni’yi de ilgilendiriyor en çok da kadınları gençleri ilgilendiriyor. Peki, barış hepimizi ilgilendiriyor, hepimizin lehine bir sonuç ortaya çıkarıyorsa demek ki bizim örgütlenme sahamız biraz önce saydığım Türkiye’nin yüzde 80’ine tekabül ediyor. Emekçidir büyük çoğunluğu yoksuldur, ötekidir, alın terinin hakkını alamıyor, dilini konuşamıyor. Memleket demokratik değil, özgürlükler yok. Dolayısıyla tam da bu meseleyi anlatabileceğimiz büyük bir kesim var. Onun için sizlere bizlere büyük sorumluluk düşüyor. Barış herkese kazandırır meselesi en ucra köye ve köşeye partilimiz ya da değil sorusunu sormadan herkese ulaştırmak herkesin ortak talebi haline getirmek bizim en temel meselemizdir. Bugün de toplanma gerekçemizin en önemli ayaklarından biri budur. Siz buna dâhil olacaksınız siz götüreceksiniz, siz örgütleyeceksiniz siz Türkiye’nin dört bir yanında bu böyle gitmez; 3 trilyon dolar Kürtler demokratik haklarını kullanmasın diye harcanmasın, ‘Emekçiye, çiftçiye harcansın’ diyebilirseniz bu tartışmalar bir sürece evrilebilir. Aksine rehavete kapılan bir süreç varmış gibi arka kapılar arkasında bir trafik yürüyormuş gibi davranırsak 2013-15 tarihindeki çözüm süreci gibi yine devletin copuyla, mahkemeleriyle karşı karşıya kalabiliriz. Sistemler hiç bir zaman kendileri istediği için çözüme gelmemiştir. Kurumlar topluluklar halklar istediği için bir çözümü benimsemek zorunda kalmıştır.

DEVLET AKLI NEREDE DURUYOR?

Bütün örgütsel yapımız bu salondadır, biz zorlayacağız. İyi niyetli olsalar da olmasalar da biz zorlayacağız. Sayın Öcalan çok net söyledi, bundan daha kıymetli bir şey olmaz. Buyurun ‘hukuki ve siyasi zemini oluşturun ben varım’ dedi. O zaman soruyoruz Sayın Öcalan zemin oluşturulursa; ‘Ben varım’ diyor o zaman buyurun o zemini oluşturun, oluşturalım. Devlet aklı ve iktidar burada nerede duruyor ne kadar samimidir emin olun onu bilmiyoruz ama hep birlikte önümüzdeki günlerde öğreneceğiz.

ANAHTAR HALKLAR

Bu tartışmalar bir taraftan yürüyor ama bir taraftan zulüm bir taraftan ekonomik kriz bir tarafta eko kırım kadın kırımı gençlerin yaşadığı sorunlar devam ediyor. Gün yok ki gençler uyuşturucu batağına batmasın kadınlar katledilmesin. Gün yok ki eko-kırım olmasın. Buraya gelmeden önce okuduğumuz haberlerde yine iktidara yakın firmaya ağaçları keserek 5 yıldızlı oteller yapmaya devam edin diyor. Bir taraftan tartışmaların bir sürece evrilmesi için yoğun çalışmalar yürüteceğiz ama öbür taraftan da bugüne kadar yürüttüğümüz mücadeleyi ve direnişi büyüterek devam edeceğiz. Nerede bir fabrikada grev varsa orada olacağız nerede bir haksızlık varsa orada iktidarın politikalarını eleştireceğiz. Nerede bir insanımız haksız ve hukuksuz yere hakkı gasp ediliyorsa onun yanında duracağız. Tekirdağ’da işçinin yanında duracağız. Karadeniz Hopa’da ovasını suyunu toprağını savunan Reşit’in yanında olacağız, katledilen insanların yanında olacağız bu haksızlık hukuksuz karşısında geçmişten daha çok duracağız. Yani bir tartışma var oturup izleyelim tartışmaları en başından halkın aleyhine çevirebilir. Onun için sizden rica ediyorum rehavete kapılmadan bu tartışmaların bir sürece ve toplumsal barışa evrilmesi için anahtarın halklarımız olduğu bilinciyle hareket edeceğimiz önemli bir döneme girdik.

ÇÖZÜME EVET TASFİYEYE HAYIR

Bu konuda belki daha sonra konuşacağız. Yetkili organlarımızın bu konuda tartışmaları var, o tartışmaları yakinen takip etmeniz, orada dile getirilen düşüncelerimiz yakınen izlemenizi öneririm. Çünkü bu süreç hassas bir süreçtir. Bu süreçte daha çok yetkili kurullarımızın ne dediği hangi açıklamaları yaptığımız çok önemlidir. Çünkü yerelimiz ile bu yapılan tartışmaların benzeri kendi yerellerinde yapmak ve oradaki bütün kesimlere ulaşmak durumunda oldukları için yakından takip etmeleri gerekiyor. Kısaca şunu söylemek istiyorum. Çözüme biz varız, elimiz çözüm ve müzakere için her zaman açıktır ama kimse bu süreci iktidarı için koltuğu için araçsallıştırıma demesin. Çözüme evet ama tasfiyeye hayır. Çözüme evet ama eğer onurlu bir barış olacaksa. Çözüme evet ama gerçekten bir demokratik bir Türkiye olacaksa, demokratik bir cumhuriyet olacaksa. Çözüme evet ama ezilen ezen ilişkisinin pervasızca ezilenin aleyhine işlediği, ekonomik adaletin olmadığı bir Türkiye olsun istemiyoruz. Umutlu olun, güçlüyüz, diz çökmedik. Mücadelemizi bugünlere getirdik. Emin olun şu anda salona bakıyoruz, herhalde burada devletin sillesini, hücresini görmeyen tek bir arkadaşımız yok. Sanırım bu 40 yıllık süren çatışmalarda bedel ödemeyen tek bir insanımız yok. Bunu bir sonuca ulaştırmanın önemli bir arifesindeyiz. Sonucu ulaştıracak olanlar bu bedeli ödeyenlerdir, emek verenlerdir. İşinden aşından fedakarlık yaparak gece gündüz halkın içinde olan, halkını örgütleyen, vazgeçmeyen sizlerdir.”


 

Kaynak: MA