Diktatörlük hiç bu kadar güzel anlatılmamıştı. Herta Müller’in ‘Yürekteki Hayvan’ kitabı totaliter ve diktatörlük sistemler içerisinde insan, toplum ve yaşam sorunsallığını çok iyi bir şekilde anlatmış. Kitabı okuduğum ilk günden bugüne hep hatırladım. Hatırlamak zorunda kaldım. İçinde yaşadığım ülkenin sosyal-siyasal gerçekliği Yürekteki Hayvan’ı her fırsatta gözlerimin önüne serdi. Kitap totaliter bir polis devletinde yaşayan dört gencin öyküsü özelinde dönem totaliterliğine büyük bir eleştiri taşımaktadır.
Kitabın arka kapağındaki sözler hala hafızamdaki yerini korumaktadır. ‘’Edebiyat bugüne kadar, bir diktatörlüğün ne olduğunu hiç böyle anlatmadı. ‘’Yürekteki Hayvan’’, sürekli korku ve baskı altında yaşama deneyiminin bir öyküsü değil, bir provası.’’
Kitap okuyucuya şu duygu ve düşünceleri akıcı bir şekilde geçirmeyi başarıyor; Diktatörlük ve Totaliter sistemlerde asla sağlıklı düşünme gerçekleşemez. İnsanlar ve toplumlar paranoyak bireyler haline döner. Olmayan olmaması gereken şeyler kendiliğinden hayallere sanrılara dönüşür. Gece yarısı yürümek, telefonda konuşmak, ikili üçlü gruplar halinde toplaşıp sohbet etmek, birbirine mektup, kağıt, herhangi bir nesne vermek birbirinin evinde kalmak hayatın en tehlikeli eylemleri haline dönüşür. Çünkü insanlar şüpheli gözlerle bakan polis devletinde ‘şüpheli’ olduğundan en basit insani ilişkiler gözaltında kaybolmak, işkenceye alınmak, kodese tıkılmak için birer delile dönüşmektedir. Yiten, kaybolan, ansızın haber alınamayan arkadaşlar, intihar eden bireylerin, sürgüne giden gencecik insanların öyküsü anlatılırken kendi yaşantılarımızdan emareler ve paylarda bulmaktayız.
Bugünde aynı şeyler öyle ya da böyle yaşanıyor. Sosyal medya da bir tweet atmak telefonda gayet normal bir şey konuşmak bir bankaya para yatırmak ya da bankada paranı tutmak, bir yeri ziyaret etmek herhangi bir kitap satın almak, legal olmasına rağmen bir partiye üye olmak, sendikada bulunmak, demokratik eylemlere katılmak konusunda şüpheler ve korkular yaşanmaktadır. Bir çok kez ‘Sakın telefonda öyle söyleme, sosyal medyada bunu paylaşma, attığın tweeti kaldır. Böyle söyleme sonra başın ağrır.’ bunlar haklı kaygılar çünkü gerçekten de Herta Müller’in eserinde anlattığı gibi totaliter ve polis devletinde hayatın normal ve olağan akışı şüpheyle karşılanır. Çünkü algıda seçicilik dediğimiz durum burada da ortaya çıkar. İnsanların algısına yerleşen ve faşizmin en temel ilkesi olan ‘birey, toplum, özgürlükler, her şey devlet içindir. Devlet olmazsa toplum var olmaz’ mottosu nedeniyle toplum göz altında tutulur, her davranış sorgulanır. Söze, düşünceye, şiire, edebiyata, sanata kelepçe vurulur. Sadece yazdıklarınız sebebiyle soruşturmalara, gözaltılara ve hapishanelere alınırsınız. Düşüncelerinizi herhangi bir yerde paylaşmamış olsanız da ve sadece defterinizde durmuşta olsa ifadeye çağrılıp ‘Terör örgütü üyeliği şüphelisi’ olmak nedeniyle ifade vermek zorunda kalıyorsunuz. Bunları nereden mi biliyorum, Kendimden! Georg Orweel; ‘Düşünün çünkü henüz yasaklanmadı’ diyordu, günümüzü işaret ediyordu. Maalesef düşünmekte yasaklandı. Çünkü kendi defterinde tuttuğun ve hiç kimseyle paylaşmadığın şey hala düşündüklerindir.
Yıllar evvel okuduğum Yürekteki Hayvan kitabını okunulması için herkese tavsiye ederim. Orada kendimizi, bugünümüzü, bizden insanları bulacağız. ‘Ne kadar da biz’ diyerek şaşıracağımız önemli bir eser. Kitabın neticesinde kendi günümüzü daha iyi anlayacağız.