ÖZEL HABER/PELİN TUNÇ
Gazete Emek- Tarımsal üretimde olduğu gibi gıda tedariğinin karşılanmasında da pandemi sürecinin olumsuz etkileri görülüyor. İhracatın kapalı olması, kuraklık, döviz kurlarında yaşanan dalgalanma ve ekonomik krizin daha da derinleşmesi ile birlikte üreticiler zor bir yıl geçiriyor.
Çiftçilerin yaşadıkları sorunları Gazete Emek’e değerlendiren TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Antalya Şubesi Başkanı Vural Şahin, çiftçilerin sağlıklı bir üretim geçebilmesi için yeterli desteğin sağlanması gerektiğini vurguladı.
Şahin, “Emektar çiftçilerin üreten hal alması gerektiğini, çiftçilerin kafalarında soru işaretleri kalmaksızın emeğinin karşılığını alabilen ve üstüne koyabilen bir yapıya getirebilmesi için hep birlikte destek olunmalı.” çağrısında bulundu.
“TARIMI YENİDEN BAŞLI BAŞINA İNŞA EDELİM”
Pandemi ile birlikte çiftçilerin istedikleri gibi verimli bir üretim gerçekleştiremediğinin altını çizen Vural Şahin şu ifadelere yer verdi:
Dünyanın ilk ve son mesleği olan tarımın işlenebilmesi ve tarımsal anlamda ekonomisi güçlü olan ülkelerin bundan çok fazla zarar görmediğini ama tarımı güçlü olmayan ülkelerin ise bu anlamda sıkıntı yaşadığını gördük.
Nasıl ki pandemi süreci başladığında ithal ettiğiniz tahıl ürünleri başta olmak üzere Rusya bile bize, ‘Biz pandemi sürecinde size ürünlerimizi artık ihraç etmiyoruz.’ dedi. Türkiye zaten tarımsal bir ülke, nüfusun 3’te 1’i tarımla uğraşıyor. Ama son dönemlerde yaşanılan sıkıntılar gerek ekonomik sorunlar, gerekse tarım arazilerinin ranta açılması, tarım arazilerinden emektar çiftçilerin uzaklaşması ve pandemiye de hazırlıksız yakalanmamızdan dolayı şu anda tarımsal anlamda gidişatımız çok da iç açıcı değil.
Bizler burada diyoruz ki; pandemi sürecinden de esinlenerek tarımı başlı başına yeniden inşa edelim. Tarımsal planlamanın olması gerektiğini, yine emektar çiftçilerin üreten hal alması gerektiğini, çiftçilerin kafalarında soru işaretleri kalmaksızın emeğinin karşılığını alabilen ve üstüne koyabilen bir yapıya getirebilmesi için hep birlikte destek olunmalı. Tarım arazilerimizin tekrar işlenebilmesini ve gıda tedariği anlamında stoğa geçmemizin hatta neredeyse ithal eden değil, ihraç eden ülke haline gelelim ki milli ekonomiye de katkı sağlayalım düşüncesindeyiz.
“HÜKÜMET YA DA MUHALEFET HİÇ FARK ETMEKSİZİN BİR ARAYA GELİP ORTAK AKIL İLE TARIMA DESTEK OLMALI”
Tarımın istenilen hale gelemediğinin altını çizen Şahin, “Çiftçi borçlu iken borcu ödeyebilecek maliyetlerde üretip, tekrar kazanç elde edip de borcu ödeyebilecek yapıda tarımsal bir alan yok. Dolayısıyla çiftçilerin ciddi anlamda kamu bankaları tarafından desteklenmesi gerektiğini vurgulamamız gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Ekonomik anlamda çiftçi borçlarının faizlerinin silinmesi, borçlarının 5 ila 10 yıl arasına yayılarak bir ödeme planı yapılması ve gerekirse gübre, mazot desteği, su parası desteği, elektrik desteği gibi duruma göre ihtiyaç sahibi çiftçilerin belirlenip desteklenmesi gerektiğini söyleyen Şahin, “Destek verilen çiftçi mutlu olacaktır. Dolayısıyla kafasındaki soru işaretleri de kalkmış olacak ve kendisi zaten işine kendisi vereceği için verimli bir üretim yaparak ülke ekonomisine katkı sağlayacak aynı zamanda tarım alanları işlenilir hal alacaktır. Burada hükümet ya da muhalefet hiç fark etmeksizin Meclis’te bulunan bütün siyasi partilerin, bütün STK’ların, bilim insanlarının, üniversitelerin yani tarımsal anlamda girdi sağlayan bütün paydaşların bir araya gelip masa oluşturup, ortak akıl ile tarıma destek olunmalı.” diyerek çiftçinin desteklenmesi gerektiğini bir kez daha vurguladı.
Çiftçinin kullandığı gübre, tohum, ilaç gibi tarımsal malzemenin maliyeti, döviz kurlarının yükselmesiyle birlikte her geçen gün daha da artmaktadır. Bu durumda çiftçinin ayakta kalmakta zorlanacağına dikkat çeken Şahin, “Maalesef ülke ekonomisinin gelmiş olduğu dar boğazdan kaynaklı dövizin TL karşısındaki yüksek artışları da, faizlerin yüksek oranda artışı da, maliyetlerin artışı da bir ürünün aynı fiyata değil, daha fazla rakamlara alınıpta maliyet artışlarının olduğu dönemde ne çiftçi bu durumun dışına çıkabilir ne de tarım istenilen bir hal alacak. Dolayısıyla ciddi anlamda devletin içinde yer aldığı mutlak suretle destek gerekiyor. Nasıl ki Türkiye Cumhuriyetlerinde olduğu gibi devlet desteği, hibesi ya da çok düşük oranlı krediler verilerek gerçek üreticiye desteğin sağlanması gerekir.” dedi.
Yanlış politikalar yüzünden gerçek üreticinin tarımdan uzaklaştığını belirten Şahin, “Bugün tarım herkes tarafından yapılıyor. Birçok kesim yer alıp gerçek çiftçiyi yanında ortakçı niteliğinde çalıştıran ve bu nemalanması gereken kredilerden kendi ekonomik gücünü artıran bir kitle oluşuyor. Yani KOBİ dediğimiz küçük orta ölçekli kavram kalmıyor. Bu sebepten dolayı da yanlış yönlendirmeler, küçük ölçekli çiftçilerin desteklenmemesinden ve artık onların yok olmasından dolayı zenginler daha da çok zenginleşiyor, fakir daha da çok fakirleşen bir hale geliyor. Bunu öngördüğümüzün haricinde ihtiyaç olunan ürünlerin zamanında tedarik anlamında toprak yapısı, ekolojik yapısı ve doğru çiftçi bulunarak üretim desteklenmelidir. Şu an borçlu çiftçinin artıya geçmesi için yanında olabilmeliyiz. Biz burada fikir üretip doğru adımları iletebiliriz ama devlet tarafından ekonomik desteğin olması şart.” Diye konuştu.
“TARIMIN SESİ OLMAK ZORUNDAYIZ”
İklim değişikliğinin tarım üzerindeki olumsuz etkilerinin ciddi boyutlara ulaştığını ve küresel ısınmaya karşı ekolojik tarımsal faaliyetlerin yaygınlaştırılmasını gerektiğinin vurgulayan Şahin, konuya ilişkin önerilerini şu şekilde sıraladı;
Bir taraftan dünyayı saran ciddi anlamda sıkıntı oluşturacak kuraklık ve iklim değişikliği meselesi var. Bundan dolayı iç bölgelerde, Antalya’nın yayla kesiminde başta olmak üzere, kuraklıktan dolayı açık tarlada yetiştirilen meyvecilik olsun, tahılda, buğdayda ve diğer ürünlerde olsun rekolte kayıpları var. Bundan dolayı tohum atımlarında geç kalındı. Yağmurun zamanında olmayışı, çiftçilerin vahşi sulama dediğimiz kontrolsüz sulamadan kaynaklı suyun tasarruflu değil de hoyrat kullanımından kaynaklı ileriye dönük iklimsel sorun ve sıkıntılar ile başbaşayız. Bu konuda çiftçilerin eğitimi ve bilinçlendirilmesi şart. Aynı şekilde çiftçiler kapalı devre su sistemine geçerse, suyu daha tasarruflu kullanırsa insan olarak bilinçli bir şekilde hep beraber bu konuda tasarruflu olursak, mutlak suretle bir süre daha uzatılacaktır. Küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişikliği yaşanmakta ve kuraklığın eli kulağında bir nebze olsun bizlerin de bilinçli bir şekilde üretim yapıp suyu tasarruflu kullanmalıyız.
Bu anlamda yağmur sularından da faydalanabiliriz. Özellikle yerel yönetimlerdeki kırsal kalkınma birimleri dahil olmak kaydıyla, Tarım Bakanlığı nezdinde de olsa, hükümet tarafından da olsa kapalı devre su sistemine geçilmesi anlamında çiftçiler yönlendirilmelidir. Herkes tarımı konuşuyor ama herkes tarımın geldiği noktanın neresi olduğunun farkında değil. Antalya’nın şehir merkezine kadar muz seraları yer aldı. Muz seralarının çoğalması talep/arz dengesinden sonra ileriki aşamada doyma noktasına ve muzların satılmamasına neden oldu. Daha önceki narenciyede yaşandığı gibi , soğan ve patateste yaşanıldığı gibi dökümler, sokağa atımlar, çöpe atımlar başladı. Bu sebepten dolayı da Tarım Bakanlığı’nın üretim planlamasının başından aşağıya bilinçlendirerek il ve ilçeler bazında da olsa yapması ve gerekirse üretim kotası kurması gerekiyor. Tamamen tarımın sesi olmak zorundayız ve hep beraber doğru adımlarla üreten, her şeyden önce silkelenip bir an önce tarımsal planlanmanın yapılıp, ekonomik desteklerin sağlanıp gerçek küçük
çiftçilerin bulunup, genç nesil dediğimiz çiftçi çocuklarının birçoğu babasından kalan arazilerini işlemez hale geldi. Birçok çiftçi otellerde garson olarak ya da herhangi bir giyim firmasında tezgahtar olarak çalışıyor. Tarım insanın olduğu müddetçe var. Biz de bu tarımı bu doğrultuda konuşup, destekleyip çiftçilerin ürettiği ürünlerin ne kadar kıymetli olduğunun farkında olup bu değerlere sahip çıkmalıyız.
“RESTORAN ÇALIŞANLARINA GÖRE YİNE DE ŞANSLIYIZ”
Pandeminin etkilediği diğer sektörlere oranla yiyecek sektöründe kapanma olmadığı için şanslı olduklarını savunan Antalya toptancı halinde çalışan işçilerden Ali Düzgün ise, değerlendirmelerine şu ifadelere yer verdi:
Pandemi döneminde lokanta ve pazarların kısmi olarak kapalı olması nedeniyle malların birçoğunun çöpe gitmesi bunlar çok büyük bir etki yarattı. Çiftçilerin çoğu borçlu, mallarını satamayınca da borç ikiye katlanıyor. Biz komisyonculardan ziyade çiftçilerin hepsi dertli... Çiftçinin hiçbir zaman derdi bitmez. Çiftçi her zaman en çok ezilen kitledir. Bu dünyanın değil Türkiye'nin bir gerçeği. Dünyanın her yerinde çiftçiye destek veriliyor ama Türkiye'de malesef bu olmadığı için gücü olan bir şekilde çekip çeviriyor. Ama gücü olmayan vatandaş boynu eğik bir şekilde gidip geliyor. Pandemi döneminde bu sektörde çalışanların hepsi şanslı çünkü yemek sektöründe hiçbir zaman işler durmuyor. Bir kafe ve restoranda çalışanlara göre burada çalıştığımız için yine de şanslıyız.