Gazete Emek - Roboskî’nin bir zalimlik, bir yüzsüzlük katliamı olduğunu belirten Doğan’ın yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum ve tabii, ekranları başında bizleri izleyen değerli Türkiye halklarını; tecritte, hapiste ve sürgünde bizleri izleyenleri de ayrıca özel olarak selamlamak isterim.

Şimdi, üç gün sonra Roboski’nin yıl dönümü yani 28 Aralık 2011’de yaşanan Roboski katliamından bahsediyorum ve buna dair konuşacağım fakat dünde kalan ama hiçbir zaman dünde kalmayan bir konuya da değinmek istiyorum asıl konuşmama geçmeden önce. SİHA’larla hedef alınarak öldürülen gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’le ilgili bir yaşam hakkı hatırlatması yapmak isterim. Kime göre, neye göre gazetecilikleri tartışılır, kimin böyle bir hakkı vardır? Nasıl gazetecilik yaptıkları ve gazetecilik mesleğine dair söylenecekler ancak ve ancak basın meslek örgütlerini ilgilendirir. Hiçbir siyasi güç, hiçbir siyasi parti gazetecilerin gazeteciliklerini tartışamaz. 

Bunu söylemek isterim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Yani ne iktidar partisi buna karar verebilir ne İletişim Başkanlığı buna karar verebilir ne iktidar medyası buna karar verebilir. Size benzemeyen, sizin gibi düşünmeyen gazeteciler de var; iyi ki varlar, iyi ki her şeye rağmen gazetecilik yapmaya devam ediyorlar. Onların yaptıkları gazetecilik, onları bir hedefe dönüştürmez, dönüştüremez; herkesin yaşam hakkı kutsaldır, size benzemeyenlerin de yaşam hakkı kutsaldır ve bunu korumak zorundasınız; bunu söyleyerek devam etmek istiyorum.

Şimdi, biliyorsunuz ki bizim siyasal geleneğimizin unutturmaya karşı verdiği mücadelenin tarihi epey köklü ve eski. Bu bir mücadele… Niye? Çünkü bilerek ve isteyerek son yüzyılda mesela bazı katliamlar özellikle unutturulmak isteniyor. İşte, Roboski de bunlardan biri. Çok yakın bir zamanda burada Cumhurbaşkanlığı bütçesinde şöyle dendi: “Hatırladığım kadarıyla bizim dönemde faili meçhul cinayet olmadı.”

Peki, bu iktidar döneminde olan Roboski katliamıyla ilgili ne diyorsunuz? Faili belli, emir komuta zinciri belli, siyasi sorumluları belli; 17s’i çocuk 34 sivil Türk Silahlı Kuvvetlerine ait F-16’larla paramparça edildiler. Yalnızca paramparça edilmediler, Roboski yalnızca bir yas günü değil onu unutmayan halklar için, başta Kürt halkı olmak üzere, bizim belleğimizde aynı zamanda nasıl coşkulu, nasıl gürültülü, nasıl yüksek sesli bir yılbaşı kutlamasının yapıldığı gün de; biz bunu unutmuyoruz, bunu unutmadık.

Yalnızca bu mu peki? Yalnızca bu da değil. Ne peki Roboski katliamı? Saatlerce, en az on iki saat “Uludere sınırında olay…” diyerek, “Kimsenin görmeyeceği, bilmeyeceği bir olay…” diyerek geçiştirilebileceği zannedilen bir katliamın adı Roboski. 

Roboski bir kaza değil Sayın Genel Kurul, Roboski münferit bir olay değil; Roboski, bir zalimlik, bir katliam ve bunun yanı sıra, bir yüzsüzlüğün de fotoğrafı, ayan beyan. Hiç mi yüzünüz yere eğilmez? Eğilmiyor ama.

“Kasıt yok.” deniyor. Sivil idare ile askerî yetkililer arasında koordinasyonsuzluk var. Ben özellikle onlara seslenmek istiyorum: Yani, yıllardır bu cezasızlık zırhının verdiği fütursuzlukla, zalimlikle işlenmiş cinayetlerden Şırnak ili ve ilçelerinden birkaç tane örnek versem, yalnızca öldürülen çocukları örnek versem son yıllarda, onlarca çocuk öldürüldü. Nasıl öldürülüyor bu çocuklar, biliyor musunuz? Ya polis kurşunu ya gaz bombası ya zırhlı aracın yanlışlıkla çarpması sonucu. Evlerin içine girerek çocukların canına kasteden zırhlı araçlar var. Failler belli, sorumlular belli hem siyaseten hem hukuken ama bu sorumluluğu taşıyanlar yine yok. O yüzden, kimse kalkıp Roboski’nin bile bile unutturulmaya çalışıldığı gerçeğini bize farklı bir şekilde anlatmasın yani bu pişkinlikle kimse karşımıza çıkmasın. Bunun nasıl bir kötülüğün, bunun nasıl bir vicdansızlığın adı olduğunu tarihten biliyoruz.

Bir de bakalım, başka neler denmiş? Evet “sınırda olay” dendi, on iki saat açıklanmadı. Üzerinden daha iki gün geçmemişti bu katliamın, canlı yayınlar yapıldı büyükşehirdeki yılbaşı kutlamalarında, hiçbir şey olmamış gibi. Katliamı görmüyorsunuz, duymuyorsunuz, bu yüzsüzlükten hicap duymuyorsunuz, bari yas tutmayı bilin, yasta ortaklaşmayı bilin. Acı çekmeyi, acı çekenlere saygı duymayı bilseydiniz, bunu da yapmadınız, on üç yılı geride bıraktık, hâlâ daha bu dahi yapılmadı.

Özel: Hepimize geçmiş olsun, bu bir felaket Özel: Hepimize geçmiş olsun, bu bir felaket

Hani Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacaktı ya, bakınız, on üç yıldır Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmuş bir Roboski katliamından bahsediyoruz. Bir de ne dediniz? Dönemin Başbakanı şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki: “Kılıkları kıyafetleri PKK’lılarla aynı.” Silahlı Kuvvetler o kadar yüksekten Ahmet mi, Mehmet mi, nasıl ayırt etsin? Biz bu katliamı nasıl unutalım? Biz bu katliamın hesabını nasıl sormayalım? Değil on üç yıl, bin yıl da geçse Roboski katliamı unutulmayacak ve bu zalimliğin hesabı mutlaka sorulacak. Kürtlere işkence, eziyet, katliam, imha ve yok saymayı reva görenler, kendilerini onlardan daha üstün bir vatandaş olarak sayanlar bu ülkede, bilsinler ki kendi vicdanlarını da kirletiyorlar bunu yaparak. Ve kirin sıçradığı bu hâl artık görülüyor. Kapatmak isteseniz de duyulmasın isteseniz de bilinmesin isteseniz de devletin sorumlu olduğu katliam ve hak ihlallerinde yüzyıllık bir cezasızlık ve inkâr politikası uygulasanız da bu geleneği Roboski’de sürdürmeye çalışsanız da şunu hatırlatmak isteriz sizlere: Hani hep bizi suçluyorsunuz ya

“Devlet katliam yapmaz.” diyorsunuz, “Devlet vatandaşını öldürmez.” diyorsunuz, “Devlet yurttaşına kastetmez.” diyorsunuz, “Devletin ordusu katliam yapmaz.” diyorsunuz, “Devletin kolluk gücü katliam yapmaz.” diyorsunuz. Asıl suçlu olabilecekken devletin zırhına sığınan ve bu cezasızlıkla iş yapmaya çalışan ve devleti alenen aşağılayan işte bu olaylar, işte bu katliamlar, işte yaşananların üstünü örtmek devleti alenen aşağılamak. Devleti biz aşağılamıyoruz, devleti bu katliamların failleri aşağılıyor, buralardan devlete kutsallık atfedenler, devletin millî birlik ve bütünlüğünü ve güvenliğini böyle sağlayabileceklerini sananlar aslolarak devleti aşağılayanlar onlardır. Biz değiliz, biz gerçekleri söylüyoruz, devlet suç işlemişse devletin suç işlediğini elbette söyleyeceğiz ve bunun açığa çıkması için de takipçisi olacağız. Niye peki? Çünkü bir daha tekrarlanmama garantisi yok bu ülkede, yüzyıllık tarih buna tanık. Başka ne yok? Adalet hakkı da yok bu ülkede. Başka bir şey daha yok, hakikati bilme hakkımız da yok. Hakikati bilme hakkı kolektif bir haktır. Bir katliamı unutturmaya çalışmak aynı zamanda bir katliamdır. Bunu hissetmeyenler, bunun takipçisi olmayanlar bu katliamın ortağı işte. Şimdi, bir de şöyle deniyor Kürtlere, deniyor ki… Hani şüphelenilmiş ya o akşam…

Genelkurmayın bizzat açıklaması var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dönemin Başbakanı olarak açıklamalarını hatırlattım ama âdeta şu söyleniyor: “Oradaki hareketlilikten şüphelenildi.” Yani siz Kürtlere şunu mu diyorsunuz: “Söz konusu Kürtlerse adalet ve hukuk teferruattır.” diyorsunuz. Bu, bu demek.