İsrail ile Filistin arasında uzun bir süredir bazen düşük yoğunluklu bazen yüksek yoğunluklu savaş var. Son olarak İsrail güçleri tarafından Mescid-i Aksa'ya yönelik bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırı nedeniyle 200'den fazla kişi yaralandı.
Kaç kişinin hayatını kaybettiğine dair net bir veri yok ortada. İsrail'in bu saldırısı elbetteki insanlığa sığan bir saldırı değildir. Nereden gelirse gelsin mazlumlara yönelik saldırılar kınanmalıdır. İsrail ile Filistin arasındaki bu savaşın sona ermesi için herkes sağduyulu bir şekilde davranmalıdır. Barış için çaba gösterilmelidir.
Ama baktığımızda İsrail ile Filistin'in komşuları başta olmak üzere herkes olaya bir çıkar doğrultusunda yaklaşıyor. Kimi Ülkeler belli gerekçelerle İsrail'i destekliyor; kimi ülkeler ise belli gerekçelerle Filistin ve Filistin içerisindeki cihatçı grupları destekliyor.
Gelelim Türkiye'nin İsrail-Filistin arasında yaşanan savaşa yaklaşımına. Türkiye içerisindeki özellikle muhafazakar sağ siyasetçiler her ne kadar söylemlerinde Filistin'i desteklediklerini açıklasalar da aslında hükümet düzeyinde İsrail ile işbirliği daha fazla. Yapılan politik ve ticari anlaşmalarla, ithalat ve ihracat verilerine baktığımızda Türkiye daha çok İsrail ile ilişkiler geliştirmiş durumdadır.
Ama cuma günleri namaz sonrasında yapılan mitinglerde ise Filistin halkı destekleniyor gibi gösteriliyor. Mavi Marmara olayı ile ilgili gelişmelere bakmanızı tavsiye ederim. İslami Milli Gazete'de bu konuya ilişkin verilerle haberler yapıldı. Türkiye ile İsrail arasında yapılan anlaşmaların bir bölümü bu gazetede yayımlanmış. O gazetedeki haberin linkini buraya bırakıyorum. İsteyen o haberde yer alan Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşmaları görebilir.
Değerli arkadaşlar, hamasetle siyaset yapanlara çok fazla inanmayın. Sözde "Filistin halkının yanındayız" diyenlerin kapı kapandıktan sonra kimlerin yanında yer aldığını iyi anlayın, iyi okumaya çalışın.
Şimdi gelelim HDP'nin bu konuya yaklaşımına ve mecliste bulunan diğer siyasi partilerle birlikte imzaladığı ortak bildiriye. HDP, tarihte şimdiye kadar yaşananların hiçbirini okumamış ve takip etmemiş gibi AKP ve MHP ile birlikte ortak bildiriye imza attı.
Bildiri şu şekilde :
"İsrail'in, Kudüs'te sivil ve savunmasız Filistin halkına yönelik uyguladığı şiddet, baskıcı politikaları ve ibadet özgürlüğünü engellemeye yönelik girişimleri, Ramazan Bayramı'nın hemen arifesinde vahim bir boyut kazanmıştır. Mukaddes mekân Mescid-i Aksa ve çevresinde, İsrail güvenlik güçleri tarafından gaz, plastik mermi ve ses bombalarıyla gerçekleştirilen menfur saldırılar, bebek ve çocuklar dâhil çok sayıda masum Filistinlinin yaralanmasına sebep olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bu zulmü ve hukuk tanımazlığı şiddetle kınıyoruz.
İsrail'in, yasadışı yerleşimciler lehine Kudüs'ün Şeyh Cerrah ve Silvan mahallelerindeki Filistinlilerin nesillerdir yaşadıkları evlerine el koyularak, zorla tahliye edilmelerine yönelik operasyonlarının hukuk dışı ve gayri insani olduğunun bir kere daha altını çiziyoruz. Birleşmiş Milletler'in (BM) uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukuku çerçevesinde yıkım ve tahliyelerin durdurulması; mukaddes mekânların statükosunun korunması için İsrail'e yönelik çağrısına tam destek verdiğimizi ve bu çağrının arkasında bütün BM üyesi ülkelerin kararlılıkla durması gerektiğini belirtiyoruz.
Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM), 1967'den bu yana İsrail'in işgali altındaki Doğu Kudüs dâhil Filistin topraklarında yargı yetkisine sahip bulunduğuna dair kararı, İsrail'in Filistin topraklarında işlemekte olduğu suçlardan dolayı hesap vermesinin ve söz konusu suçların sorumlularının tespit edilmesinin önünü açmıştır. Bu çerçevede, UCM'nin yaşanan olaylar ve insanlık suçları bakımından İsrail'e karşı net bir tavır alarak, görevini yerine getirmesini talep ediyor ve destekliyoruz.
İsrail'in, Kudüs'e ilişkin BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu kararları dâhil olmak üzere uluslararası hukuka aykırı uygulamalarına karşı uluslararası toplumun daha fazla vakit kaybetmeden etkili ve sonuç verici bir şekilde harekete geçmesi için bütün dünyaya çağrıda bulunuyoruz.
TBMM olarak Kudüs'ün ve Harem-i Şerif'in statüsünü aşındırmaya yönelik İsrail'in mütecaviz eylemlerine ve Filistin halkının meşru haklarını gasp etme girişimlerine karşı her zaman gerekli tepkiyi vermeye; Filistin davasını ve kardeş Filistin halkının özgürlük, adalet ve bağımsızlık mücadelesini savunmaya devam edeceğimizi en kuvvetli şekilde beyan ediyoruz."
Evet bu bildiriye HDP de imza attı. Peki bu ne anlama geliyor. Yani meclisteki partiler ortak bir bildiriye imza attı diye İsrail'in Filistin'e yönelik saldırısı sona mı erecek? Hayır, öyle bir durum söz konusu değil. Türkiye'nin İsrail ile yaptığı ticari ve politik anlaşmalar devam ediyor. Meclis'in de artık öyle bir yetkisi yok. Bu durumu HDP'nin anlaması gerekiyor. Birkaç örnek vereyim. İstanbul Sözleşmesi, Meclis'in kararı ile imzalanmıştı, onaylanmıştı.
Ama İstanbul Sözleşmesi meclise dahi getirilmeden bir gecede Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kararı ile kaldırıldı. Peki mecliste bulunan 5 parti bu konuda ne yapabildi? Kocaman bir hiç! Güvenlik soruşturmasına ilişkin kanun teklifi AKP'liler meclise gelmediği için muhalefetin oyları ile reddedilmişti ama hemen ardından meclis başkanı devreye girdi. Meclis tekrar toplandı ve bu karar tekrar geçirildi.
Bunun gibi Türkiye içerisinde meclisin yetkisinin olmadığına dair onlarca örnek verilebilir. Hepsini de ben vermeyim gidin biraz araştırın. Sadece bunu değil her şeyi araştırın. Size her verilen yemeği sorgulamadan yemeyin. Meclis'in yetkisinin artık çok fazla olmadığını biliyoruz. Peki HDP bu bildiriyi imzalarken neyi amaçladı? Bence muhafazakar seçmene şirin gözükmek istedi. Böylesi bir durumda dışarıda kalmak istemedi. Çünkü ortak bildiriye imza atmasaydı AKP medyasında İsrail taraftarı olarak lanse edilecekti. AKP medyasının ne düşündüğü çok mu önemli peki? Bence zerre kadar değeri yok.
Her konuda HDP'yi dışlayan hatta 'terörist' ilan eden AKP ve MHP ile ortak bildiriye imza atmak HDP açısından çok da sağlıklı bir durum değil. Sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla HDP seçmeni de bu duruma kızıyor. HDP, hem yaptığı her açıklamada meclisin bir misyonunun kalmadığını söylüyor, hem her açıklamada AKP ile MHP'nin kendilerini 'terörist' olarak lanse etmesini eleştiriyor. Hem de son derece popülist bir bildiriye imza atabiliyor. HDP, ayrı olarak da bir açıklama yaptı zaten.
Tülay Hatimoğulları'nın bir açıklaması vardı. AKP ve MHP ile ortak bildiriye imza atmak onları politik olarak da meşru görmek anlamına gelir. HDP'nin temsil ettiği kitlenin politik görüşü açısından da bu davranış çok ilginç. HDP'nin bu noktada kendisini sorgulaması gerekiyor. İsrail'in HDP ve Kürt siyasi hareketine yönelik uzun yıllardır tavrı da ortada dururken HDP'nin böylesi popülist hareketlere dahil olmasını HDP seçmeni ve Kürtler'in bir kısmı da kabul etmiyor ve eleştiriyor.