Yapılacak tarihi seçimlere çok kısa bir süre kalırken bölgede de seçim havası iyice hissedilmeye başlandı. Bölgedeki en kilit parti hiç şüphesiz HDP. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan'ın Kars ve Iğdır'da yaptığı "Kendi adayımızı çıkaracağız" açıklaması bir anda hem bölgenin hem de Türkiye siyasetinin gündemini değiştirdi.
Daha önce HDP bu oyunda üzerine oyun kurulan taktik yapılan bir oyuncuyken o açıklamalardan sonra bir anda oyun kuran oyuncu konumuna geldi. O açıklamanın hemen ardından uzun bir süredir Haber Türk'te HDP'ye yönelik uygulanan ambargo kalktı ve HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Haber Türk'e katıldı. Bu hamleler HDP açısından iyi. Çünkü HDP artık gündemin peşinden koşan değil gündem de belirleyebilen bir noktaya geldi.
Yıllardır HDP'ye yönelik yaptığım en büyük eleştirilerden biri buydu. HDP sürekli ülkede oluşan gündemlere göre politika belirliyordu.
Bu birkaç sene önce CHP için de geçerliydi. Ama şimdi Kılıçdaroğlu, 'EYT' diyor birkaç ay sonra çıkıyor, 'KYK faiz borçlarının silinmesi' diyor birkaç ay sonra siliniyor. Bunun gibi birçok gündem maddesi sayabilirim. Birkaç yıl öncesine kadar bile hatırlayın Erdoğan, yurtdışı gezileri sırasında havaalanında bir açıklama yapar o dönene kadar ülkece onu konuşur tartışırdık. Ama şimdi Erdoğan'ın yurtdışı gezilerinden birçok kişinin haberi bile olmuyor. Erdoğan yine açıklama yapıyor elbette; ama artık çok fazla kamuoyunun gündemi haline gelmiyor.
Anaakım medyada bile eskiden sadece Erdoğan vardı ama şimdi muhalefet de konuşuluyor tartışılıyor. Bu tabiki muhalefetin kara kaşına kara gözüne aşık oldukları için değil ama muhalefetin söylemleri etkili olmaya başladı. Kapitalistlerin çok sık kullandığı "reklamın iyisi kötüsü olmaz" sözü bu dönem için geçerlidir.
Anaakım medya muhalefet liderlerini tartışınca o medya kuruluşlarını izleyenler "Bunlar sosyal medyada neler yapmış?" deyip sosyal medya hesaplarını da inceliyor. Tabi ister istemez o sosyal medya hesaplarından bir daha anaakıma dönmeyen izleyiciler de oluyor.
Çevremde bu yönde örneklere şahit oldum. En son Barış Atay'ın katıldığı YouTube programı da bunun bir örneğiydi. AKP'li Metin Külünk de çıktı, TİP'li Barış Atay da çıktı. Metin Külünk'ün çıkmasının ardından "Vayy be ne güzel konuştu ne güzel şeyler söyledi" diyen tek bir kişi bile olmamıştır. Kendi mahallelerinde bile olmamıştır. Sadece yemek ısmarlaması ile kaldı. Ama Barış Atay çıktıktan sonra bir anda herkes onu konuşmaya başladı.
AKP ve MHP seçmeni olup havuz medyası dışında çok fazla gündemi takip etmeyenler bile çok şaşırdı. Çünkü kendilerinden nelerin mahrum bırakıldığını anladılar. En azından bir kısmı anladı. AKP'nin sansür yasasını neden çıkardığını da sanırım bu son programdan sonra daha iyi anlamış olduk. Çünkü AKP'de artık kendi medya mahallelerinde satacakları hiçbir şeyin kalmadığını biliyor. Havuz medyasında çıkanların neredeyse hiçbiri güven vermiyor.
Çünkü çoğunun ilişkileri Sedat Peker ya da başka isimler tarafından ifşa edildi. Kendi kendilerine söyleyip kendi kendilerine dinliyorlar. AKP bu kadar para aktarmasına rağmen medya eliyle daha kötü durumlara bile düşebiliyor. Bir kısmı aynı şekilde devam ederken bir kısmı ise yeni iktidarlara şimdiden yelken açmaya başladı. Görüyorsunuz bazı muhalif televizyonlarda alışık olmadığımız isimler çıkıyor ve AKP'yi eleştiriyor. Doğru yolu bulduklarını mı düşünüyorsunuz? Ben öyle düşünmüyorum. Bu kişilerin iktidar pastasından yeme ısrarlarını anlayabiliyorum. Çünkü muhalefette kalmayı pek sevmezler. Hızlı geçişleri ile meşhurdur bu arkadaşlar.
Bu kısa medya özetlemesini yapmamın sebebi gireceğimiz seçim sürecinde anaakımdan ziyade artık yeni ve sosyal medya araçlarının etkin olacağını anlatmaktı. CNN Türk'ün artık bu ülkede bir ciddiyeti yok. Hande Fırat'ların, Ahmet Hakanlar'ın programlardaki düştükleri ilginç durumları sadece birileri sosyal medyada paylaştığında görüyoruz.
Sinan Ateş cinayetine suskunluklarını belki televizyonlarında göremiyoruz ama sosyal medyada sürekli önümüze düşüyor, birileri sürekli hatırlatıyor. Tarikat ve cemaat yurtlarındaki istismarlara karşı olan suskunluklarını artık gizleyemiyorlar. Eskiden bir yayın yasağı getirdiklerinde konuşulmayabiliyordu.
Ama şimdi yayın yasağı da getirseler olmuyor, sosyal medyada etiketler açılıyor gündem oluyor. İnternet sitelerini kapatıyorlar yine olmuyor. Sosyal medya hesaplarını kapatıyorlar yeni hesaplar açılıyor. İnterneti komple kapatıyorlar ya da bant daraltmasına gidiyorlar tak VPN'lerle insanlar girmeye devam ediyor. Onu bile kapatsalar yurtdışında koca bir Türkiye var. Doktorlar gitmiş, mühendisler gitmiş, avukatlar gitmiş, gazeteciler gitmiş, öğretmenler gitmiş. Oradakiler burada yaşananları gündem yapmaya devam ediyor.
Emel Sayın'dan dinlediğim çok güzel ve eski bir şarkı var. "Olmuyor, olmuyor, sensiz olmuyor. gülmüyor, gülmüyor yüzüm gülmüyor" diye bir şarkı. Bu yazıyı yazarken de açtım bu şarkıyı. Çünkü ne yaparlarsa yapsınlar olmuyor. Bütün sermaye onlarda en çok sermaye aktardıkları medya kuruluşları onlarda ama yine de olmuyor. 20 yıllık iktidarlarında bütün inanmışlıkları tüketiller. Bonkörce bütün değerlerini yerle bir ettiler.
İktidar tarafı bütün bu imkanlar içerisinde bu kadar toplum nezdinde dezavantajlıyken muhalefet ne yapmalı?
Yazının girişinde iki muhalif ittifak ve blokun öncülüğünü yapan partilerin iyi işler yapmaya başladığını yazdım. CHP, altılı masa için HDP ise Emek ve Özgürlük İttifakı için belirleyici konumdadır. Diğer partilerin önemsiz olduğunu söylemiyorum elbette hepsi çok önemli ama CHP ve HDP olmasa bu iki ittifakın da bir anlamı olmazdı. Altılı Masa'dan CHP'yi çıkardığınızda masa kalmaz. Ama Altılı Masadan örneğin diğer partilerden birini çıkardığınızda psikolojik olarak belki bir zarar verir ama uzun vadeli yıkıcı bir etkisi olmaz.
HDP'nin içinde yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı için de geçerli bu. Bu durum aynı zamanda CHP ve HDP'ye çok ciddi bir sorumluluk da yüklüyor. "Ben bu masanın en önemli partisiyim" deyip havaya girip masayı dağıtmak da var. "Ben bu masanın en önemli partilerinden biriyim" deyip oy oranlarına bakmadan birleştirici bir politika yürütmek de var. Kılıçdaroğlu'dan gördüğüm kadarıyla o bütünleştirici politikayı çok iyi uyguluyor. Masa için çok büyük kriz denilebilecek açıklamaları bile çok sağduyulu bir şekilde geçiştirebiliyor. Örneğin İYİ Parti içinden HDP'ye ve Kılıçdaroğlu'na yönelik çok sert sözler geldi ama Kılıçdaroğlu bunları göğsünde yumuşattı ve takım arkadaşlarına geri attı. Ya da son dönemlerde Ali Babacan ve Davutoğlu'nun açıklamaları. Kılıçdaroğlu'nun yerinde Erdoğan olsaydı o masayı tekmeleyip kırardı. İttifakı buz dolabına kaldırırdı. Ama Kılıçdaroğlu yapmadı.
Çok benzer olmasa da bir kriz Emek ve Özgürlük İttifakında da yaşandı. Pervin Buldan'ın Kars'ta yaptığı "HDP kendi adayını çıkaracak" açıklaması TİP ve EMEP'i çok mutlu etmedi. Çünkü bu çok önemli bir açıklamaydı ve ortada bir ittifak vardı. Belki de bu açıklama ittifak ortakları ile istişare edilip onların da bulunduğu bir ortamda söylenebilirdi. Ama olmadı. Hemen aynı gün ve sonraki gün Mithat Sancar ve yine Pervin Buldan, "ittifaklarımızla birlikte kendi adayımızı çıkaracağız" deseler de bir kere o söz çıkmıştı. TİP ve EMEP'in söylemleri, "Ortak adaya daha yakınız" şeklinde oldu. Hemen ardından BirGün Gazetesinden çıkan "TİP 20 vekil istedi" haberi de bir krizin kapısını araladı ama açmadı.
Hem TİP'ten hem de HDP'den tekzip açıklamaları geldi. İstanbul'da Kartal'da yapılan miting ise bence krizi bitiren miting oldu. Bölgede özellikle bir kesim tarafından sık sık dillendirilen "Ya bu Türk Solu da hep bizim sırtımızdan meclise gidiyor" söylemleri bu yeni dönemde de zaman zaman söyleniyor. Bu söylemler yıllardır dillendiriliyor. Ama bunların kimseye bir faydası yok. Bu dönemde sağlam ve güçlü ittifaklarla ancak kazanılır. Erdoğan, mikroskopla bile bulunamayan partilerle bile ittifaklar yapıyor, HDP ve CHP neden yapmasın. Her ittifak sadece oy getirmez. Bazen psikolojik rahatlama getirir. Bazen ötekine karşı kendini anlatmanı kolaylaştırır. Onlarca nedeni vardır. Onun için seçim öncesi küçüklüğe büyüklüğe bakmadan bütün ittifaklar önemlidir. Seçim bittikten sonra her türlü tartışma yapılabilir tabi. HDP'nin kapatılması gündemi de sürekli sıcak tutuluyor. Gördüğüm kadarıyla bu da siyasi bir koz olarak hazırda bekletiliyor. Ama bu ihtimale karşı da HDP hazırlıklarını yapıyor. Şimdiden Yeşil Sol Parti'nin kongreleri yapılıyor. Seçime hazır hale getiriliyor. Muhtemelen HDP'nin kapatılması halinde Yeşil Sol Parti ile seçime girilecek.
HDP ve İttifakın Cumhurbaşkanı adayı kim olabilir?
Buldan ocak sonuna kadar adaylarını açıklayabileceklerini söylemişti. Emek ve Özgürlük İttifakının adayının kim olacağı da soru işareti. Birçok isim üzerinde duruluyor. Yıllardır HDP'yi yakından takip eden bir gazeteci olarak aldığım izlenim, adayın bir kadın olacağı yönünde. Böylece üzerinde tartışılan bütün erkekleri elemiş oluyoruz. Kadın aday kim olabilir? Gültan Kışanak, Şebnem Korur Fincancı, Eren Keskin ve Pervin Buldan. En çok dillendirilen isimler. 2 dönemdir HDP Eş Genel Başkanlığı yapan Pervin Buldan'ın üniversite mezunu olmadığını biliyorum. Bu nedenle Buldan olmayabilir. Ama Türkiye'de biliyorsunuz diplomaların bazen çok da geçerliliği olmuyor. Gültan Kışanak ismi üzerinde de çok sık duruluyor. Gültan Kışanak ismi şuanda biraz daha öne çıkmış durumda. Selahattin Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'ın da adı bazı yerlerde geçiyor ama olacağını düşünmüyorum.