HABER: Muhittin Botan


Gazete Emek - Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Avukat Ebru Çelikkaleli, yeteri düzeyde kanıt olmamasına rağmen, kanunlara da aykırı bir şekilde işleri ellerinden alınan çok sayıdaki kamu çalışanının, yüksek mahkemelerin emsal kararlarına rağmen halen de işlerine geri dönemediklerine dikkat çekerek, “İrtibat-iltisak kavramları halen de karar almada belirleyici olabiliyor. Bundan hareketle Bölge İdare Mahkemeleri, açılan işe dönüş davalarını reddedebiliyor” şeklinde konuştu.

Fetullah Gülen Cemaati tarafından 15 Temmuz 2016 yılında gerçekleştirilen darbe girişiminin başarısız olması sonrasında, hükümet tarafından Olağanüstü Hal(OHAL) ilan edilmiş, ardından da Kanun Hükmünde Kararnameler(KHK) ile kamu çalışanları işten çıkartılmaya başlanmıştı. Onbinlerce kamu emekçisi işten çıkartılırken, başvurulan en temel dayanak, “İrtibat-iltisak” kavramları oldu. 
 

İRTİBAT-İLTİSAK KAVRAMLARININ HUKUKTA BELİRLEYİCİ KONUMA GELMESİ

Anayasa’nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 121. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Cumhurbaşkanıbaşkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından, 23.07.2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesinde yargı mensupları ile bu meslekten sayılanlardan; 4. maddesinde ise bunlar dışındaki tüm kamu personelinden (işçiler dâhil) “terör örgütlerine veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara” üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmesi getirildi. 
 

Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Van Barosuna kayıtlı Avukat Ebru Çelikkaleli, irtibat, iltisak kavramlarının hukuk ile bağdaşmadığını, buna ilişkin yüksek mahkemelerin, özellikle de Anayasa Mahkemesinin almış olduğu emsal kararlar olmasına rağmen, özellikle Bölge İdare Mahkemelerinin, “İrtibat-iltisak” kavramlarına dayanarak işe iade taleplerini reddettiğini söyledi. 

‘İRTİBAT-İLTİSAK’ İLE İDARENİN GÖRÜŞÜ ESAS ALINMAKTADIR’

Çelikkaleli şu ifadeleri kullandı:

“Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ‘kavuşan, bitişen, birleşen’, irtibatlı kavramını ise ‘bağlantılı’ olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran yasadışı örgütler ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantısı vurgularken, ‘Bu kapsamda kişilerin yasadışı örgütler ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması gerekmektedir’ tespitine yer vermektedir. Ne var ki yapılan yargılamaların ezici çoğunluğunda bu yönlü herhangi bir ilişki bulunmadığı gibi, sadece kişinin önceden çalıştığı kurumun idaresinin kanaati esas alınmaktadır. Bu da hukuka aykırıdır” şeklinde konuştu.

‘DANIŞTAY KARARLARI DA YOK SAYILIYOR’

‘İrtibat-iltisak’ kavramlarının özellikle idare mahkemelerince esasa alınmasına yönelik Danıştay kararlarının da bulunduğuna dikkat çeken Avukat Ebru Çelikkaleli, “Danıştay’ın almış olduğu karar, tıpkı Anayasa Mahkemesi kararı gibi emsal niteliğindedir. Nitekim Danıştay Beşinci Dairesi’nin almış olduğu bir karar var. Karar No : 2021/2742, Esas No ise 2019/5117 şeklindeki kararında, ‘(…) davacı hakkındaki terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfilikten uzak olması gerekir’ şeklindeki tespiti, birçok idarenin gerçekten de keyfi ve önyargılı yaklaştığının da kanıtı niteliğindedir” tespitine yer verdi.

‘ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL ETTİ’

Anayasa Mahkemesinin 2021 yılında aldığı karar ile ‘İrtibat-iltisak’ kavramlarına dayanılarak kişilerin yasadışı bir örgüte “üyelik ve mensubiyeti” şeklindeki tanımı masumiyet karinesine aykırı bularak iptal ettiğini söyleyen Çelikkaleli, “Kişi hakkında verilen bir karar var mı, buna bakılması gerekiyor” dedi.

Danıştay Beşinci Dairesinin aynı kararının başka bir yerindeki tespitine de yer veren Çelikkaleli, “Yine bir gerçekliğe parmak basıyor ve yerel mahkemeler açısından ön açıcı olabilecek ifadeler kullanılarak, ‘Öte yandan Bölge İdare Mahkemesi tarafından davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan ceza yargılamasının bulunduğu hususu da gerekçeye eklenmek suretiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş ise de, davacı hakkında yürütülen ceza kovuşturmasının sadece bu haliyle FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisak noktasında aleyhe bir durum olarak değerlendirilmesi masumiyet karinesi gereğince mümkün değildir’ ifadeleri, maalesef halen de İdare Mahkemeleri tarafından dikkate alınmıyor ve insanlar işlerine iade edilmiyor” dedi.

‘YARGI KARARI OLMAKSIZIN ÖMÜR BOYU MEN’

KHK’lar birçok yönüyle yargı kararlarının dışında değerlendirilirken, çoğu zaman ilgili kamu kurumunun idaresince verilen karar ve yapılan değerlendirme direkt esas alınarak, kişi hakkında karar verildiğini kaydeden Çelikkaleli, “Yargı kararına dayanmayan ve kesin olmayan karar ve kriterlerle gerçekleşen KHK ile ihraçların, işinden edilen kişiler açısından ömür boyu sonuç doğurması ve hatta aile üyelerinin ve yakınlarının da bundan olumsuz etkilenerek, onların da açısından kamu görevlerinden men edilmesi sonucunu doğurabiliyor. Veya kamuda işe girmek istediğinde güvenlik soruşturmasına takılarak işe giremeyebiliyor. Bu uygulama sadece Türkiye’de değil, uluslararası hukuka ve AİHM’e de aykırıdır” tespitlerinde bulundu.

‘HAGB BİLE İŞE DÖNÜŞ ÖNÜNDE ENGEL OLARAK GÖRÜLÜYOR’

İhraçlarda büyük bir usulsüzlüğün bulunduğuna dikkat çeken Çelikkaleli, “usulsüzlük ve kanunsuzluk sadece ihraç etme ile sınırlı kalmıyor. En önemlisi de sadece kendisi ile de sınırlı kalmıyor. Bunu yukarıda belirttik. İşin önemli olan bir diğer yanı ise, kanunların kişiye tanıdığı hakların kimi yerel mahkemeler ve İdare Mahkemeleri tarafından tanınmamasıdır. Kimi durumlarda kişiye ceza verildiğinde, kişinin ve ailesinin olumsuz etkilenmemesi için mahkemeler, ‘Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması(HGB) kararını uygularlar. Bu kararın amacı, kişiye son bir şans vermektir. Bu kararın, kişi üzerinde herhangi olumsuz bir etkisi bulunmamaktadır. Kişi belirlenen tarihe kadar başka bir suç işlemediği müddetçe verilen ceza sonuçları ile birlikte ortadan kalkıyor. Kanunlarda bu durum açıkça belirtilmesine rağmen, KHK’lıların İdare mahkemelerinde açtıkları işe geri dönüş davalarında maalesef çoğu kez mahkemeler, HGB’yi işe geri dönme önünde bir engel olarak görmekte, mahkemelerin kişiye verdikleri son şansı yokmuş gibi, kişi hakkında verilmiş bir hüküm varmış gibi davranarak kişinin işe dönüşünü engellemektedir. Bu da açık bir anayasal hak ihlali olduğu gibi, masumiyet karinesine de aykırıdır” ifadelerini kullandı. 

‘İDARE MAHKEMELERİ GÖZALTINA ALINMAYI BİLE RET GEREKÇESİ YAPIYOR’

Kişilerin ihraç edilirken maruz kaldıkları hukuksuzlukların bir benzerinin işe iade için açtıkları davalarda da karşılaştıklarını belirten Avukat Ebru Çelikkaleli, “Kesinleşmiş ceza dosyaları bile işe iade önünde bir engel olarak görülmekte, ret gerekçesi yapılabilmektedir. KHK’lılar başından beri suçlu olarak görülüyor ve buna göre hüküm veriliyor. Oysa AİHM içtihatlarına göre, ‘kişinin suçu bağımsız mahkemelerce kanıtlanmayana kadar herkes suçsuzdur’ ifadesi yer almaktadır. Bunun dışında çoğu kez İdare Mahkemeleri gözaltına alınmayı bile işe dönüşte ret gerekçesi yapabiliyor. AYM’nin 2020/27943 sayılı kararına göre, ‘Kamuda sözleşmeli çalışan personelin, terör örgütü üyeliği suçundan verilen kesinleşmemiş mahkûmiyet cezasına dayanılarak sözleşmesinin feshedilmesi masumiyet karinesinin ihlalidir’ tespiti ve emsal kararına rağmen idare mahkemeleri tarafından bu karar dikkate alınmıyor” bilgisini paylaştı.

‘KURUM GÖRÜŞÜ TEK BAŞINA İHRAÇ GEREKÇESİ YAPILAMAZ’

Çoğu ihraçlarda ‘Kurum Görüşü’nün yeterli görüldüğüne değinen Çelikkaleli, “Yasalara göre kurum görüşü, kurum amirinden kapalı zarf içerisinde alınıyor. Kişinin ailesi hakkında bilgi alınıyor. Oysa kurum görüşü, kişi hakkında tek yanlı bir görüşü anlatıyor ve bu ihraç gerekçesi yapılamaz. Çünkü kurumun kişi hakkında verdiği bilgiler araştırılmıyor. Kişiye kendisini savunma hakkı tanınmıyor ve savunma hakkı ihlal ediliyor. Aynı şekilde adil yargılama hakkı da ihlal ediliyor, hukuki güvenirlik ilkesi ihlal ediliyor. Emsal kararlar kabul edilmiyor. Heyetlerin bakış açıları farklı olabiliyor” dedi. 

‘İADE SONRASINDA DA SORUNLAR YAŞANIYOR’

KHK’lıların işlerine geri dönüşleri sonrasında da kimi sorunlar ile karşılaştıklarını kaydeden Çelikkaleli, “İşlerinden uzak kaldıkları süre zarfında maaşlarının tamamının kendilerine faizi ile birlikte verilmesi gerekirken, sadece maaş veriliyor, faizi verilmiyor. Açılan davalar sonrasında faizler verilmeye başlandı. Fakat yaşanan yüksek enflasyon ve alım gücünün düşmesi, beraberinde enflasyon farkının da gözetilmesi gerektiğini ortaya çıkartıyor. Şuan hukukçular bunun üzerinde çalışıyor. Bir de alınan paranın vergi dilimi için son yılın vergi dilimi esas alınıyor. Bu da hukuksuzcadır. Bunun yerine, her yılın vergi diliminin hesaplanması ve ona göre bir kesintinin olması gerekiyor” değerlendirmesini yaptı.

KHK’lılara yönelik hukuksuzluğun halen de büyük oranda devam ettiğini kaydeden Çelikkaleli, bu yönlü hukukçuların da hukuk mücadelesinin devam ettiğini sözlerine ekledi.