Sömürgecilik ve kapitalizm denince akla hiç şüphesiz İngiltere/Britanya gelir. Değişen dünya koşullarına göre emperyalizmin sömürü tarzından ve taktiklerinden değişiklikler olur ve sömürü farklılaşarak devam eder. Teknolojinin gelişmesi ve toplumsal koşulların kısmi değişimi sömürü siyasetinde yöntemleri değiştirdi. Kimi ülkelere askeri müdahaleler olurken kimi ülkelerde ise, işbirlikçi klikler aracılığıyla ekonomik Borçlandırma yoluyla sömürü siyaseti modernleşerek varlığını sürdürür. Son elli yıl da bu sömürü siyaseti siyasi ve ekonomik ilişkiler olarak görülür oldu. Britanya/İngiltere, üstünde güneş batmayan imparatorluk olup birçok kıtada ve alanda hakimiyet sahibidir ve bu hakimiyet durumu inceltilerek devam ediyor. Doğu Avrupa ve geniş Rusya topraklarındaki maddi kaynaklar İngiliz emperyalizmin iştahını hep kabartmıştır. Güçlü ülkeler zayıf ülkeler üzerinde hegemonya kurmak ve etkili olmak isterler. Sömürgecilik, son yüz elli yıldır İngiliz emperyalizmin devlet siyasetini belirlediği için, İngiliz devleti bu noktada sürekli savaş halinda olmuştur. 2. Dünya savaşıyla beraber bu siyasetine, sömürge siyasetinde yeni ABD'yide dahil etti.
Rusya'da 1917'de komünist devrimin olması, İngiliz emperyalizmin bölgeye ilişkin hayallerine darbe vurdu. Aynı zamanda, komünist devrimin Avrupa'ya ve dünyaya yayılmasından korktuki, komünizme en büyük düşmanlığı o dönemler İngiltere yapmıştı. Sadece düşmanlık yapmakla kalmadı, komünist yönetimin/sistemin yıkılması için, karşı devrimci güçlere her türlü desteği verdi ve asker bile göndermişti. Devrimci güçlerin büyük direnişi sonucunda, Avrupa ve İngiliz emperyalizminin desteklediği ve bizzat katılım gösterdiği karşı devrimci güçler ağır bir yenilgi alarak yok edildiler. Ve Sovyet Rusya'nın gelişimi ve Sovyetler Birliği olarak tarih sahnesine çıkışı ve özellikle 2. dünya savaşının en büyük kazananı olması ve Doğu Avrupa üzerinde etkili olması emperyalizmin etki alanlarını daralttı. Böylece iki kutuplu dünya koşulları ve siyaseti ortaya çıktı. Ancak İngiliz emperyalizminin geniş Rusya topraklarına ilişkin emperyalist siyasetinde bir değişiklik olmadı ve bu topraklarda hep söz sahibi ve yönlendirici olmak istedi. Sovyetlerin çok güçlü olduğu ve dünyanın bazı bölgelerinde ulusal ve sınıfsal devrimlerin gelişmesi ve içtede sol kesimlerin muhalefet etmesi İngiliz emperyalizmin bölgeye ilişkin hayallerini erteledi ya da rafa kaldırdı.
Sovyetlerin dağılması ve Sovyet sosyalizminin çöküşü, Varşova Paktı'nın dağılışı, yeni dünya düzeni kuracağız hayalleriyle yanıp tutuşan ABD ve İngiltere için, bölgeye ilişkin yeni fırsatların ortaya çıkmasına yol açtı. Doğu Avrupa'dan elini eteğini çeken ve derin ekonomik sorunlar yaşayan Rusya hiç itiraz etmeden Doğu Avrupa'dan çekildi. Doğu Avrupa'ya girmeme sözü veren NATO, bu sözünde durmadı ve eski Doğu Blok Ülkerine kadar genişledi ve bu yetmedi eski Sovyet cumhuriyetlerinide NATO şemsiyesi altına alarak bu yolla Rusya'yı kuşatma altına almak ve mümkünse Rusya'yı da parçalamak ve böylece yüz yıllık hayallerini gerçekleştirmek. NATO, güçlü Sovyetlerin Birliğine karşı bir savunma örgütü olarak kurulduysada esasen bir emperyalist saldırı örgütü işlevine sahiptir. Çünkü Sovyetler ve Varşova Paktı dağılalı otuz yıldan fazla oldu ama NATO hala varlığını koruyarak doğuya doğru daha çok genişletmek ve etkinlik alanlarını çoğaltmak istemektedir. Eğer Sovyetler Birliği ve sosyalist dünya bloku olmasaydı, Avrupa sermaye sınıfı NATO ve AB benzeri birlikler geliştirme gereği duymaz kendi aralarında birbirini yemeye devam ederlerdi.
Sosyalizmin Sovyetlerle gelişimi Avrupa sermaye sınıfını korkutmuş, birbirleriyle kavga etmesini engellemiş kendi aralarında birlik olmaları gerektiği sonucuna yol açmıştı. NATO'nun öncü gücünün İngiltere ve ABD olduğu bilinmelidir. Rusya'nın 2006'dan sonra adım adım Sovyet dönemi gücüne kavuşması ve eski Sovyet cumhuriyetleri üzerinde etkili olması ve global ölçekte de söz sahibi olması İngiltere'nin Rusya ve kuzey doğu Asya'ya ilişkin hayallerinin asla hayat bulamayacağını gösteriyor. İşte İngiltere ve ABD başta olmak üzere Avrupa Birliği ülkelerinin Ukrayna'yı NATO'ya almaları bu yolla Rusya'yı kuşatma altına almak, etkisiz hale getirmek ve bütün Asya'yı denetlemek istemektedirler. İngiltere, ABD ve Avrupa ülkelerinin Ukrayna halkını düşünme gibi bir sorunları yoktur, tümüyle emperyalist emelleri hayata geçirme gibi bir hedefleri vardır. Tabi Rusya buna engel olmaktadır. Rusya, eski Sovyet cumhuriyetlerini ne yapıp edip Avrupa'ya vermez ve NATO'ya girmesine izin vermez. Ukrayna'yı kontrol edebilenler Kafkasya ve daha ötesini kontrol altında tutabilirler, istediklerini yaptırabilirler. Tabi ki Rusya'nın Sovyet dönemi gücüne sahip olması ve güçlü nükleer silahlara sahip olması ve Ukrayna hariç diğer eski Sovyet cumhuriyetlerini yanında tutması NATO'nun doğrudan Rusya'yla savaşa gitmesini engelliyor. Eğer NATO ülkeleri Ukrayna'ya hiçbir konuda yardım etmeselerdi bu savaş böyle uzun sürmezdi. Rusya'nın amacı Ukrayna'yı işgal etmek değil Ukrayna'nın NATO'ya gitmesini engellemek ve eğer mümkünse muhtemelen Sovyetler Birliğini tekrar kurmaktır.
Böyle olmasa bile, Rusya eski Sovyet cumhuriyetlerinden tek birinin bile NATO'ya gitmesini kendi varlığı için bir tehlike ve kayıp olarak görmektedir. Çünkü Ukrayna'yı NATO'ya alanlar diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinide NATO'ya alanlar Rusya'yı boğmak isteyeceklerdir. İşte Rusya bundan dolayı Ukrayna'ya girip NATO'nun daha fazla doğuya doğru genişlemesini durdurmak istiyor.
NATO ülkeleride, nükleer bir dehşetin olası olduğunu düşünerek ve bunun kendi sonları olabileceğini düşünerek, Rusya'yla doğrudan bir savaşa gitmekten kaçınıyorlar. Çünkü dünyaya pirinç almaya giderken evdeki bulgurdan olmamaya dikkat ediyorlar. Emperyalist egemenlik söz konusu olunca, İngiltere'de hangi partinin iktidarda olmasının bir önemi kalmıyor. İşçi Partisi iktidarda ama emperyalist politikalar devrededir. Yani bir işçinin bile olmadığı İşçi Partisi sermaye sınıfının değirmenine su taşımaya devam ediyor. Sol bir partinin iktidarda olduğu durumlarda barışçıl bir devlet siyasetinin olması gerekirken sanki sağ bir parti iktidardaymış gibi hareket edilmesi sol siyaset için bir kayıp ve utançtır. İngiltere'nin Ukrayna siyaseti kesinlikle emperyalist emeller içeren ve dostane olmayan bir siyasettir. Bu siyaseti, Arap ülkelerinde çeşitli işbirlikçi klikler yaratarak hayata geçirmeye çalışırlar ve çoğu kez başarılı olurlar.