Gazete Emek- Giderek derinleşen ekonomik kriz, güvencesiz çalışma ortamı ve açlık sınırını dahi yakalayamayan maaş zamları işçi sınıfı mücadelelerinin yükselişini tetiklemiş durumda.
Özellikle eşitsizliğin yaygınlaştığı pandemi dönemi sonrasını kapsayan 2022 yılında Türkiye, 2015 yılından bu yana en yüksek sayıda işçi eylemine ve iş yeri temelli protestolara en fazla işçinin katıldığı eylemlere sahne oldu.
Emek Çalışmaları Topluluğunun (ETÇ) geçen mayıs ayında yayımladığı işçi sınıfı eylemleri raporuna göre, 2022’de Türkiye'nin çeşitli şehirlerinde toplam bin 556 işçi ve kamu emekçisi eylemi tespit edildi. İş yeri temelli yapılan eylemlere yaklaşık 155 bin kişi katılırken, çalışmada bu rakamın son yılların en yüksek katılımlı işçi eylemleri olduğuna dikkat çekildi.
O dönem hakkını aradığı için en az 2 bin 699 kişi işten atılırken, bu işçilerden 1533’ü iş yerinde sendikalaşma süreci yürüttükleri sırada işten çıkarıldı. Rapora göre bu rakam 2017’den beri kaydedilen en yüksek sayıya ulaştı.
‘CARREFOURSA İŞÇİLERİ DİRENİŞİ KAZANDI’
Türkiye’de 2022 ve sonrasındaki süreçte de işçi eylemleri devam etti. Trendyol, Migros gibi kazanım elde eden grevlerlere 17 gündür direnişte olan CarrefourSA depo işçilerinin eylemleri de eklendi. İşçilerin talepleri dün işveren tarafından kabul edildi.
Bugün ise Polenez işçileri ve AKP'li Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait Fernas Maden işçilerinin eylemleri başta olmak üzere haklarını talep eden çok sayıda işçi patronlara karşı direnişlerini sürdürüyor.
Direnen işçiler, sendikacılar ve çalışma uzmanları yükselen işçi hareketlerini Artı Gerçek'e değerlendirdi.
‘YILLARCA EMEK VERDİĞİMİZ İŞYERİNDEN BİR GECE YARISI MESAJIYLA ATILDIK’
Sırma İlhan, sendikal örgütlenme çalışmalarına katıldıkları gerekçesiyle işten çıkarılan 13 işçinin işe geri alınması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle başlattıkları eyleme katıldığı için işten çıkarılan 132 Polonez işçisinden biri.
17 Temmuz’dan bu yana, yani 43 gündür sadece işe iadeleri için değil, onurları için de mücadele ettiklerini söyleyen İlhan, yıllardır emek verdikleri işyerlerinden “işçinin; işverenin güvenini kötüye kullanması, hırsızlık yapması, işverenin meslek sırlarını ortaya atması” gibi eylemleri kapsayan Kod 46 ile işten atılmalarını kabul etmediklerini söyledi.
Kod 46 ile fesih sonucunda ekonomik ve sosyal haklarının da gasp edildiğine dikkat çeken Kaya, “Bizler sadece hayat pahalılığına karşı geçinebileceğimiz bir ücret talebi ve çalışma koşullarının insancıl şekilde düzeltilmesini talep ettik. Sonucu bir gece yarısı mesajıyla tüm haklarımız gasp edilerek işten çıkarılmamız oldu. Çok acı” dedi.
‘BU MÜCADELE BİR EMEK, ONUR MÜCADELESİR’
Nitekim Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da Polonez firmasına, işyerinde uyguladığı sendikal baskı nedeniyle 2 milyon 9 bin 560 lira para cezası kesildiğini duyururken, sendikal faaliyetleri engelleyen işveren hakkında ise Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
İlhan, Bakanlığın bu açıklamasının haklılıklarının tescillenmesi açısından kısmen de olsa bir kazanım olduğuna dikkat çekti. Sözlerini "Bu ülkede hak talep etmenin bedeli büyük oluyor” diye sürdüren İlhan, “Bu mücadele aynı zamanda bir emek, haysiyet mücadelesidir. Kazanana kadar da asla vazgeçmeyeceğiz. Direnişimiz sürecek” mesajı verdi.
‘İŞÇİ EYLEMLERİ EŞİTSİZLİĞİN BİR TEZAHÜRÜ’
Çalışma ekonomisi ve emek hareketleri üzerine çalışmalar yürüten Doç. Dr. M. Hakan Koçak da Artı Gerçek’e yaptığı değerlendirmede, son yıllarda ivme kazanan işçi eylemlerine dikkat çekti. Özellikle pandemi dönemi sürecinde sermayenin kazancı ile işçilerin alım gücü arasındaki makasının iyiden iyiye açıldığına vurgu yapan Koçak’a göre buna bağlı olarak eşitsizlikler de bir o kadar artı. Yüksek enflasyon, asgari ücret tartışmaları ve çalışma koşullarının bozulması gibi sebeplerin de işçilerin örgütlenme arayışını bu süreçte motive ettiğine vurgu yapan Koçak, emek hareketinin eylemlerini şu şekilde yorumladı:
“Bu dönemde yoğunlaşan işçi eylemleri hem işyerlerinde sermaye basıncına karşı bir direnç hem de makro ölçekte bozulan bölüşüm ilişkilerine bir itiraz olarak okunabilir. Eşitsizliğin iyiden iyiye görünür olduğu pandemi döneminde milli gelirde emeğin aldığı pay çok düşerken, sermayenin payı artı. İşyerinde daha sık bir disiplin uygulanmaya başlandı, kıdem tazminatlarının verilmemesi için ilgili kodlarla işten çıkarma eğilimi giderek yaygınlaşarak rutin hale getirildi. Bugüne geldiğimizde sokak eylemlerine sahne olan protestolar bu kadar eşitsizliğin bir tezahürü aynı zamanda. Diğer yandan örgütlenmek de işçiler için zorunlu hale geliyor. Sendikalar, işyerlerindeki üyeleri ile uzun soluklu, ciddi ve eylemi işyeri dışına da yayan performanslar ortaya koymaya başladılar. İşçiler daha güvenceli, taleplerini dillendirebildikleri, yalnız hissetmedikleri bir mücadele alanı açmaya çalışıyorlar.”
‘İŞÇİ EYLEMELRİNDE EKONOMİK SEBEPLERDEN ÖTE BİR YURTTAŞLIK HAKKI TALEBİ VAR’
Artı Gerçek’e konuşan Bağımsız Maden-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu ise tabandaki huzursuzluğun yeni olmadığına dikkat çekti. Emek hareketinin eylemlerini sadece ekonomik sebeplere bağlamanın eksik kalacağını ifade eden Aksu, işçilerin çoğunlukla işyerlerinde değersiz hissettirildiğine, yurttaşlık haklarının dahi çoğu zaman ihlal edildiğine vurgu yaparak şunları söyledi:
“İşçiler hayat pahalılığı ve giderek artan güvencesizlik karşısında bir derman arayışına girdiler; ancak tek sebep de bu değil. İşçiler çok uzun zamandır 18 saati bulan mesailerle sosyal hayattan neredeyse izole bir şekilde yaşamlarını sürdürüyor. Çoğu zaman temel haklarından mahrum bırakıldıklarını ve giderek değersizleştiklerini hissediyor. Giderek gelecek için plan yapamaz, hayal kuramaz hale geliyor. Vatandaşlıktan, yurttaşlıktan dışlanmış, sosyal hayattan izole edilmiş bir süreçle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu durum zamanla öfkeye, öfke de isyana neden oluyor.”
Aksu, tüm bu etmenler göz önüne alındığında işçi eylemelerinin ekonomik sebeplerden öte bir yurttaşlık hakkı talebi neticesinde yoğunlaştığını sözlerine ekledi.
SENDİKALARIN EYLEM KARARLARI: TABANDAKİ SESİ BASTIRAMALADILAR
İşçi sınıfı eylemlerinin yanı sıra 1 Mayıs haricinde sokağa soğuk ve mesafeli bir siyaset izleyen sendikalar da bu süreçte harekete geçti. 9 Temmuz’da asgari ücretin artırılmasını, emekli aylıklarının yükseltilmesini içeren 10 maddelik bir bildiri yayınlayan Türk-İş, Hak-İş ve DİSK, aldıkları yeni kararlar ile uzun süre sonra sokağa ineceğini duyurdu.
Doç. Dr. M. Hakan Koçak’a göre sendikaların aldığı eylem kararları görünürlüğü iyiden iyiye artan ekonomik krizinin yarattığı taban baskısının bir sonucu. Üç büyük işçi konfederasyonun uzun zamandır sokak eylemlerine mesafeli bir siyaset izlediğine dikkat çeken Koçak, “Sendikalar tabanın baskısını bir noktaya kadar bastırabilirler. Ancak bir noktadan sonra sendikaların veya konfederasyonların kendi meşruiyetleri sarsılır hale gelir. Bu noktada da örgütsel varlığını sürdürmesi zora girer. Şu an sendikalar için o noktadayız. Sendikalar tabanda dalga dalga yayılan ‘geçinemiyoruz’ tepkisine set çekemedi. Aynı zamanda yerel seçimlerde AKP’nin aldığı başarısızlığa karşı toplumsal muhalefetin güçlenmesi de eylem kararındaki rahatlığı da etkilemiş olabilir” değerlendirmesinde bulundu.
‘ÖNÜMÜZDEKİ SÜREÇTE İŞÇİ EYLEMLERİ GÜNDEMİ BELİRLEYECEK’
Peki, sonbahara girerken işçi eylemleri daha da artar mı?
Koçak’a göre giderek yakıcı hale gelen geçim sıkıntısı emek hareketi eylemlerini daha görünür kılacak.
Türkiye’de şu anda siyasetin işçi taleplerini kapsayan bir durumda olmadığına dikkat çeken Koçak, deyim yerindeyse emekçilerin kendi meselelerini kendilerinin çözmek durumunda kaldığı bir sürecin yaşandığını söyledi.
Bu durumun da uzun vadede işçi mücadelesinin ve örgütlenme motivasyonlarının zeminini oluşturacağına vurgu yapan Koçak, önümüzdeki süreçlerde işçi eylemlerinin gündemi belirleyici hale geleceğini savundu.
Başaran Aksu da işçi eylemelerinin sonbaharda hız kazanarak mart ayına kadar devam edeceği görüşünde: “Bıçağın kemiğe dayandığı o andayız. Büyük sermaye, holdingler yenilene kadar eylemlerin süreceğini düşünüyorum.”
Kaynak: Artı Gerçek