HABER: İHSAN BİRGÜL

Gazete Emek - Bu adlandırmaların da sebepleri var. Onlara kızanlar mırtıv diyor, yakınlık gösteren kirîv diyor, yaptıkları sanata saygı duyanlar ise beyzade diye hitap ediyor. 

Davul, zurna, ney, düdük kaval gibi müzik aletleri ile yüzyıllardır şehri eğlendirdikleri gibi bir kültürün nesilden nesile aktarılmasına da vesile oluyorlar.

Düğün, nişan, çeyiz açma, gelin karşılama, uğurlama, dükkan açılışı, dengbêj divanı gibi akla gelebilecek her türlü eğlence ve coşku içeren etkinlik varsa bu coşkuda mutlaka bir beyzade ya davul zurnası ile ya da başka bir enstrümantal orda hazırdır ve bu coşkunun en büyük mimarıdır.

Dünyada bir ilk; edebi firarda iki yazar "ortak roman" yazdı: Selahattin Demirtaş ve Yiğit Bener ilk kez konuştu Dünyada bir ilk; edebi firarda iki yazar "ortak roman" yazdı: Selahattin Demirtaş ve Yiğit Bener ilk kez konuştu

İnsanlardan “şabaş” dediğimiz davulla bahşiş alma ritüeli çoğu zaman komik sahnelere sebep olur. Davulcu bahşiş koparmak için ya halayda oynayan birinin dibinde, ya sağdıçın önünde veya bir açılışta yetkili kişinin önünde tüm gücüyle davula vurur. Bahşiş gelmedikçe davula vurma ritmi daha da yükseltilir. Bazen davul bahşiş alınmak istenen kişinin burnunun dibine kadar getirilir. Ama bundan kimse gocunmaz. Ta ki bahşiş alınana kadar bu böyle devam eder. 

“İran üzerinden Afganistan ve Hindistan'dan geldikleri tahmin ediliyor”

Peki kim bu beyzade, kirve veya mırtıvlar, nasıl bir yaşam biçimine sahipler? 

Köken olarak net bir şey olmasa da İran üzerinden Afganistan ve Hindistan (Pencap) taraflarından geldikleri belli. Bir kesimi Van'a gitmiş, bir kesimi Ağrı merkez ve Diyadin'e, bir kesimi diğer yerlere dağılmışlar fakat yüz küsur aileden fazlası Doğubeyazıt'ta kalmış.

Çoğunluğu müzik ile geçimini sağlayan bu halk Türkiye'nin başka yerlerinde nasıl ki bölgeye özgü isimlerle tanımlanmışlarsa Doğubeyazıt ve çevresinde de birkaç isimle tanımlıyorlar. Fakat büyük kesimi kendilerini Kürt olarak kabul ederler ve kendilerini bir Kürt aşireti olarak görürler. Ki hepsi de çok iyi bir derecede Kürtçe konuşurlar. Hem de Doğubayazıt'ta hakim olan Celali aşireti ağzıyla. Şunu da özelikle belirtmek gerekir; Kürt kültürü ve beyzadeler arasındaki ilişki kesinlikle bilinçli bir asimilasyon değil gönüllü bir entegrasyon. Bir nevi kendilerine açılan kucağa ahdi vefa örneği…

Okula gideni çok azdır. Genelde serbest, eğlence barındıran işler yapmayı severler. Fazla paraya düşkün olmadıkları için daha çok “bugünü kurtardık, yarına Allah kerim” felsefesi hakim onlarda. Bundan dolayı da kural ve nizamı pek sevmezler. Müzik ile birlikte her ne kadar şimdi pek kalmasa da esansçılar vardı. Ellerindeki seyyar esans tezgahları ile “bêhna xweş” ( güzel koku) diyerek tüm ilçeleri dolaşırlardı. Kozmetik ürünlerinin artık her yerde bulunur olması ve esansın artık eski bir koku olarak kabul edilmesinden dolayı şimdi bir iki esanscı ya var ya yok. Ama o kültür de uzun yıllardır beyzadeler tarafından Doğubeyazıt ve çevresinde yaşatıldı. 

Son yıllarda her yerde olduğu gibi Doğubeyazıt'taki orkestra artışı işlerini biraz sekteye uğratmış. Bundan dolayı birçok aile İstanbul'a göç etmiş. Bu göç eden aileler İstanbul'da da aynı işi yapıyorlar. Yani davul zurna, ney, esansçılık vs. Bu da müzik aşklarını ve kendi rahatına düşkün karakterlerine bariz bir örnektir.

“Renkli ama içe dönük bir toplum”

Renkli kişiliklerine rağmen içe dönük bir toplum olarak yaşarlar. İstisnai dışarı ile evlilikler olsa da genelde kendi içlerinde kız alıp verirler. Bir kesimi de kendini Doğubeyazıt'tan farklı görmediği ve göstermek istemediği basına farklı bir kimlikle çıkmayı sevmezler. Çoğu kişi de bu sebepten dolayı bizimle konuşmayı kabul etmedi. Bir nevi “ben zaten buralıyım, niye bana farklı bir toplumdanmışım gibi davranıyorsunuz” anlayışı baskın. 

“Eskiden soyadımız yoktu”

Yerel müzik kültürünü yaşatan müzisyenlerin biri de genç müzisyen 

Mehmet İlhan. Mehmet, yaptıkları işler ve kökenleri için şunları söylüyor:

“Biz Doğubeyazıt'ta genellikle davul zurna işleri yapıyoruz, düğünlere çıkıyoruz. Gelin alma, gelin karşılama, çeyiz düzenleme vesaire işimiz budur.  Bütün akrabalarımız genellikle bu işi yapıyor. Atalarımızdan bize kalmış zaten.  İstanbul'da da aynı işleri yapıyor akrabalarımız.  İstanbul'da çok akrabamız İzmir'de ve Doğubeyazıt'ta da var hepimiz müzik ve düğün işleri ile uğraşıyoruz.

Bizim köken İran'dan gelmedir.  Doğubeyazıt'ın Kundo ( Gökçekaynak) isimli köyüne  gelmişiz. Bizim eskiden soyadımız yokmuş.  O köye kayıtlı olduğumuz için o köyün soy ismini taşıyoruz yani İlhan soyadını taşıyoruz”.

Doğubeyazıt halkı bize kucak açtı”

Doğubeyazıt'ta davul zurna denince akla ilk gelen isimlerin başında İmparator Evdî lakaplı Abdi Yasa geliyor. Renkli ve rahat kişiliği ile Doğubeyazıt'ta adeta bir marka haline gelmiş olan Evdî, kökenlerinin tam olarak nereden geldiğini bilmese de hangi yörelere dağıldıklarını şöyle anlatıyor:

“Babam ve dedemler burada doğmuşlar. Ama atalarımız nereden gelmiş onu bilmiyorum. İran'dan mı Afganistan'dan  mı yoksa Urfa'dan  mı gelmişler  onu bilmiyorum. Van'a giden akrabalarımız var. Onlar da buradan yani Doğubeyazıt'tan gitmişler. Oradakilerle de iyi ilişkilerimiz var. Oradaki akrabalarımız buradaki akrabalarımızı çok severler onlar için gerekirse canını verirler. Çünkü buradan gitmişler ve hepsi bizim akrabamız.

Bir kısmımız Ağrı merkeze gitmiş,  bir kısmımız Kumluca, Diyadin tarafına gitmiş, Stûrka ( Atayolu) köyüne gidenler de olmuş. Bir  kısmımız Doğubeyazıt ve Îlaniya Mezin ( Büyük Yılanlı)  köyünde kalmışlar.  Dizê (Ortadirek)  köyünde kalanlarımız da var. Kimliklerimizde hem İlhan yazıyor hem Ortadirek yazıyor.  Doğubeyazıt halkı bize kucak açmış. Atalarımız dolaşmışlar bakmışlar ki burası tam müzisyenlerin yeri, coşku ve halayın yeri, fakir ve fukaranın barınabileceği bir memleket, burada kalalım demişler ve biz de burada kalmışız”.

“Okul okumadım ama müziğin nereden başlayacağını nerede biteceğini iyi biliyorum”

Okul okumamasına rağmen müzikten çok iyi anladığına dikkat çeken Evdî, müzik ile ilişkilerinin 8 yaşlarında başladığını da ekliyor:

“Bizim müzik ile ilişkimiz 8 yaşında başlıyor.  Okul flütü ile başlatırlar öğretmeye sonra nefesi öğretiyorlar. Daha sonra zurnayı veriyorlar ellerine. Bu işi bilen hocalarımız var büyüklerimiz yani. Bu baba mesleğini bize öğretiyorlar. Bazılarmız okul okumuşlar.  Ben okul okumadım ama müziğin nereden başlayacağını nerede biteceğini iyi biliyorum”.

Bir tek davulla onlarca nüfusa baktığını dile getiren Evdî, Doğubayazıt halkının kendilerine olan dayanışmasına da minnettar:

“Bu memleket beni seviyor. Bana burada İmparator Evdî diyorlar. 

11 tane kız çocuğum var.  3 tane de erkek çocuğum var,  toplamda 14 çocuğum var. 2 tane gelinim var,  21 tane  torunum var.  Hepsine bir davul ile bakıyorum. Çünkü Allah'ın yardımı ile eş dostun dayanışması sayesinde oluyor bu. Doğubeyazıt benim  başımın tacıdır atamin ve babamın yurdudur”.

“Davul zurna kültürünü tekrar ben canlandırdım”

Orkestralar yani elektronik müzik cihazlarının bir dönem kendi işlerini olumsuz yönde etkilediğini ama kendisinin bu kültürü tekrar dirilterek devam ettirdiğine vurgu yapan Evdî, kendilerine mırtıv denilmesini kabul etmiyor ve kendilerini Kürtler'in müzisyeni ve müziğin ustaları olarak görüyor:

“Biz müzisyen çevresi olarak 120-130 hanemiz vardı burada.  Orkestralar çıktı, işlerimiz azaldı. Çünkü kiminin 10 çocuğu vardı, kiminin 15-20 çocuğu vardı bakmakla yükümlü olduğu.  Orkestralar çoğalınca davul zurna kültürü kaybolmaya başladı. Bazı düğünlere gidince davul zurna olmayınca düğün yok gibiydi. Coşku eksikti. Doğubeyazıt'ta davul zurna kültürünü tekrar ben canlandırdım.  Arkadaşlarımız çoktur. Ben de garibandım. Kendi halimde birisiydim. Kimseyi kırmıyordum. Kim hangi işe çağırsa giderdim. Sağolsun buradaki çevrem desteğini hiç esirgemedi. 14 çocuk ve 20 tane toruna Doğubeyazıt halkının sayesinde bir davul zurna ile bakıyorum.  İstanbul, İzmir, Antalya'da ve Türkiye'nin her yerinde ismim bilinir hale geldi. Para peşinde değilim.  Bir kesim bizi küçük görür,  bunlar  Mırtıv derler.  Bu haksızlıktır hepimiz kardeşiz,  biz Kürtlerin müzisyenleriyiz müziğin ustalarıyız”.

“Beyzadeler giderse kültürün bir ayağı eksik kalır”

Belki Kürtleri ve Çingeneleri aşağılamak için “Çingen çalar, Kürt oynar” sözü kullanılır.  Fakat beyzadelerin davul zurna ile oluşturdukları ritimlerle halayda adeta coşan Doğubeyazıt ve çevresinde uyumdan öte görüntüler ortaya çıkıyor. Sanki Kürtlerdeki halay kültürünün gerçek bir coşku havasında olması beyzadelerin bu diyara gelmesi gerekiyormuş.

Kim hangi isimle tanımlarsa tanımlasın eğer bir gün beyzadeler Doğubeyazıt ve çevresini terkederlerse bu yöre eğlence kültürünün bir ayağı eksik kalır. Bilindiği gibi şimdi Ağrı'nın her yerine dağılmış olan orkestracılığın ilk adımlarını atan ve bugüne taşıyanlar da beyzadelerdir.

Editör: Bekir GÜNEŞ