ÖZEL HABER/ FIRAT BULUT


Gazete Emek- Esan Eczacıbaşı şirketinin madencilik faaliyetlerine karşı köylülerin yürüttüğü doğa mücadelesine öncülük eden Topal Ailesi ve davanın avukatı Gül Erdoğan ile mahkeme kararı ve bölgedeki madencilik faaliyetlerine ilişkin konuştuk. 

Madem projeleri, HES , mermer ve taş ocakları ile doğası talan edilen Malatya’da köylülerin ‘vahşi madenciliğe' karşı verdiği mücadelede Danıştay 6. Dairesi, Hudut Mahallesi( Köyü) mevkisinde 4.grup maden arama ruhsatı için verilen ‘ÇED Yönetmeliği Hükümlerinin Uygulanmasına Gerek Bulunmadığına’ ilişkin kararı oy birliği ile hukuka aykırı bularak iptal etti. 

Esan Eczacıbaşı şirketinin Malatya’nın Doğanşehir İlçesi’ne bağlı Hudut, Kalecik, Dedeler köylerinde 26 bin metrekarelik alanda demir, kurşun, altın ve gümüş aramak için yaptığı başvuruda Malatya Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü 29.06.2020 tarihli ‘ÇED Yönetmeliği Hükümlerinin Uygulanmasına Gerek Bulunmadığı’ yönünde karar vererek şirkete maden arama izni vermişti.

KÖYLÜLER MAHKEMEYE BAŞVURDU

İdarenin kararına karşı köylüler şirketin sondaj çalışmalarının bölgedeki içme sularına zarar vereceği, bölgedeki madencilik faaliyetlerinin maden arama sınırlarını aştığı, yaban hayatının ve endemik türlerin zarar göreceği dolayısıyla çevresel etki değerlendirmeye tabi olması gerektiği gerekçesi ile yürütmeyi durdurma istemiyle Malatya 2. İdare Mahkemesine dava açtı.

Mahkeme’nin bölgedeki keşfi sırasında Hudut,Kalecik, Dedeler köylüleri başta olmak üzere köylüler ve çok sayıda çevreci maden sahasında toplanıp yürüyüş gerçekleştirerek bölgede madencilik faaliyetleri istemediklerini açıklamışlardı. 

Malatya Çevre Platformu avukatlarından Gül Erdoğan en büyük mücadeleyi köylülerin verdiğini belirterek hukuki sürece ilişkin bilgileri paylaştı. 

Avukat Gül Erdoğan 

Av. Gül Erdoğan, iptal gerekçelerine değinerek “46 farklı noktada sondaj yapılmasının planlanmasını gerekçe gösterdik. Kanunda sayılan sathi hazırlık işlemleri arasında sondajın bulunmadığını, maden araması yapılacak bölgenin tamamıyla bir deprem bölgesi olduğunu, Sürgü barajına, yerleşim yerlerine çok yakın olduğunu , alanın tamamen palamut, meşe ağacından oluştuğunu ve ormanlık alan olduğunu, endemik bitki türlerinin varılabileceğini ve insanların ziyaret yerlerine çok yakın bir mesafede olduğunu gerekçe göstererek iptal talebinde bulunduk ve yürütmenin durdurulmasını talep ettik." dedi. 

Yerel mahkemenin 3 kişilik bilirkişi heyeti görevlendirdiğini ve bilirkişi heyetinin yetersizliğine rağmen bu durumun mahkemece değerlendirilmediğini söyleyen Av. Gül Erdoğan bilirkişi raporuna da itiraz ettiklerini ancak Malatya 2. İdare Mahkemesinin iptal istemlerini reddetmesi ile Danıştay'a başvurduklarını belirtti. 

DANIŞTAY : ÇED GEREKLİ ! 

Danıştay 11.10.2022 tarihli iptal kararında ÇED Yönetmeliği ve Maden Kanunu ilgili maddelerine atıfta bulunarak “maden arama projesi kapsamında yapılan karotlu sondaj (46 adet) yöntemiyle maden arama faaliyeti için seçme eleme kriterleri çerçevesinde değerlendirme yapılmasının gerektiği" ifadelerine yer verdi ve Malatya Valiliği’nin ÇED gerekli değildir kararını ve bu kararı hukuka uygun bulan ilk derece mahkemesi kararını iptal etti. 

Danıştay’ın önceki gün kendilerine gönderdiği kararla savlarının, iddialarının doğrulandığını söyleyen Erdoğan şöyle devam etti: “Sondaj işleminin kanunda sayılan sathi hazırlık işlemlerinden olmadığı ve bilirkişi raporunun eksik hazırlandığı, sondajın kaç metre derine kadar inildiğinden bahsedilmediğini gerekçe göstererek kesin biçimde Malatya 2. İdare Mahkemesinin verdiği kararı bozdu ve ÇED Gerekli Değildir işleminin iptaline karar verdi.”

Kararın kesin olduğunu ve itiraz yolu olmadığını ekleyen Erdoğan son olarak, “ Burada en büyük direnişi , mücadeleyi köylü verdi. Köylü örgütlendi destek sundu, duruma tepki gösterdi. Gerek mahkeme heyetine gerekse de bilirkişi heyetine gerekli tepkiyi verdi, idari süreci de biz devam ettirdik. Sonrasında bu önemli kazanımı elde ettik" sözleri ile madenciliğe karşı mücadele eden köylülere teşekkür etti. 

Malatya ilinde 354’ü endemik tür olmak üzere 1890 bitki türü bulunuyor. Dünya kuru kayısı ihtiyacının yüzde 85’inin karşılandığı Malatya’da üzüm, ceviz ve kiraz başta olmak üzere meyve tarımı yaygın. Mevcut madencilik faaliyetleri nedeniyle başta ormanlar olmak üzere, tarım arazileri, meralar, doğada yaşayan tüm canlılar tehdit altında. 

HES'ler, mermer ve taş ocakları ve son yıllarda RES’ler ve elbette hızla büyüyen vahşi madencilik …

Hudut, Kalecik ve Dedeler köylerinin kesiştiği bölgede planlanan madencilik faaliyetlerine karşı köylüler Malatya Çevre Platformu’nun da desteği ile hem hukuk mücadelesi yürüttü hem de yürüyüş ve açıklamaları ile seslerini, isyanlarını duyurmaya çalıştı. 

Doğanşehir’e bağlı Hudut Köyünde 40’a yakın hane, Dedeler köyünde 10, Kalecik köyünde de 22 hane bulunuyor. 

Köylülerin direnişine öncülük eden ailelerden Topal Ailesi tüm fertleri ile madene karşı mücadelede yer aldı. 

  

Kalecik köyünden Mehmet Topal ( 67), kar hırsına doğalarının yok edilmek istendiğini belirterek maden şirketlerinin yabancı sermayenin işbirlikçileri olduğunu söylüyor.

Mehmet Amca şunları söyledi; “en bariz örneği ile vahşi kapitalizmin böyle en ücra köşelere kadar memleket topraklarını kevgire çevirircesine, birkaç tane işbirlikçinin , birkaç tane tekelcinin, konsorsiyumun maşası halinde topraklarımızı , yerüstü zenginliklerimizi, doğamızı, hayvancılığımızı bir kökten değişimle yok etmeye çalışıyorlar.”

Köylülerin birlik içinde madenciliğe karşı olmasının önemine değinen Mehmet Topal yaptıkları protesto eylemleri hatırlatarak şöyle devam etti : “ İlk etapta insanların böyle bir arada yaşamasıyla, birlikte hareket etmeleriyle karşılaşmasaydılar buradaki insanları üçer beşer hane şeklinde mecburi iskana tabi tutup söker atarlardı. Dertleri buydu. Özellikle yerüstü zenginliklerimiz yeraltı zenginliklerinden elde edeceğimiz meblağdan kat be kat üstündür. Malatya kayısısının dünyada benzeri yok. Şeker pazarı hakeza , elması , tütünü hakeza… ama bunların hepsini böyle bir bütün olarak ortadan kaldırıp bizleri dilenmekten daha kötü etmeye yönlendirme için çaba vardı. Bütün bunları göz önünde bulundurarak dedik ki ‘biz burada aç da yaşıyorsak da onurumuzla yaşıyoruz’ Gidip metropol köşelerinde dilenmeye gözlümüz razı değil. Bunun için burada maden istemiyoruz. Suyumuzun kirlenmesini, havamızın, toprağımızın kirlenmesini istemiyoruz. Bu yüzden madenciliğe karşıyız.”

Kalecik köyünün 500-600 yıllık bir tarihi olduğunu söyleyen Mehmet Topal “Atadan dededen bedi burada oturuyoruz. Bu köyün 500 yıllık geçmişi madenciliğe kurban edilmek isteniyor , o yüzden dedim ‘ birkaç kişinin kar hırsı için Malatya toprakları kevgire çevrilmiş.’ Bizim köyümüz orman statüsüne sahip bir alanda olan bir köy. Biz bu ormanları var gücümüzle koruruz. Kapımızdaki bir tane tohumluk hayvana bir dal kesip verdiğimizde hakkımızda işlem yapılır. Çünkü ben orda o orman sahasının içinde yaşayan bir vatandaşım ve yoksulum. Öte taraftan uluslar arası şirketlerin taşeronluğunu yapanlar dozerlerle ormanlarımızı kökünden keserler onlara birşey yok.” diye konuştu.

“SERMAYE KENDİSİNDEN OLMAYAN HERKESE DÜŞMANDIR”

Konuşmasının devamında Kanadalı şirketlerin ülkenin yeraltı kaynaklarına göz dikmesine ilişkin değerlendirmeler yapan Mehmet Topal, Malatya’daki madencilik projelerine ilişkin ise : “ Sadece Hudut’da değil. Malatya’nın bütün çevresinde , Pötürgede, Arapgir’de, Akçadağ’da her tarafta madencilik var . Şirketler üzerinden Malatya işgal edilmek isteniyor. Yeryüzünde dini, ırkı, dili , mezhebi olmayan iki şey vardır ; biri sermayedir ve biri emektir. Başta gelen emektir bir de o emeğin sırtından palazlanarak tekelleşen sermaye. Sermaye kendisinden olmayan herkese düşmandır.” diyerek Malatya’da artan madencilik faaliyetlerine değindi. 

“BİZİ KENDİ HALİMİZE BIRAKSINLAR KENDİMİZ ÜRETELİM”

Mehmet Topal son olarak yetkililere seslenerek, “Tarım ürünlerini dışardan ithal ediyoruz .Bizim topraklarımıza ne olmuş ? Neden kendi topraklarımızda üretim yapamıyoruz . Yetkililere söylüyorum, bizim önümüzü açsınlar. Biz kendi topraklarımızda hayvancılığımızı yapalım, üretim yapalım, bağ bahçemizden verim alalım, arıcılık olsun. Biz bunları söylerken kendilerinden cafcaflı şeyler istemiyoruz. Bizi kendi halimize bırakın, kendimiz yapıp üretelim. Bizim ürettiklerimiz ile siz de yaşayın. Üretkenlik önündeki set kalkmazsa yarın açlıktan ölecekler. Madeni istemiyoruz. Son söyleyeceğim de budur bundan sonra gelip bu topraklara birşey yapmak isterlerse anca cesetlerimizi çiğneyerek girerler” diyor ve sözü oğlu Teslim Topal’a bırakıyor. 

Teslim Topal

Hudut Kalecik Dedeler Çevre Platformu Sözcüsü Teslim Topal (42), bölgedeki maden arama çalışmalarının 90’lı yıllarda başladığını ve geçmişten günümüze farklı şirketlerin bölgede maden çıkarmak için girişimlerde bulunduğunu aktarıyor.

“ORMANLIK ALAN TAHRİP EDİLDİ”

Teslim Topal maden ruhsatı verilen alanın konumuna dikkat çekerek şunları söyledi: “ Üç köyün merkezinde olan orman sahası Sürgü Barajı'ndan başlayıp, Kapıdere’ye kadar uzanır. Meşe, palamut ağaçlarını içinde barındıran bir alan. Bu 3 köyün kesiştiği alanda ormanlık bir alan var. Eskiden de bu bölgede çeşitli maden firmaları çalışmalar yaptı. Dediğim gibi 90’larda kepçe ile iş makinaları ile orman sahası içinde sağ sol eşilerek çalışma yapılıyordu. O zamanlar Köylülerin çevre bilinci olmadığı için kimse gidip ruhsatları var mıydı vs sormadı. O çalışmalar devam etmedi.”

Esan Eczacıbaşı şirketinin bölgede 2020 yılında elektromanyetik yöntemiyle tekrardan arama yapmaya başladığını belirten Topal alanda yaşanan tahribata değindi. Topal, “Eczacıbaşı'nın elinde arama izni olduğu için hukuki yollara başvuramıyorduk, arama izinleri vardı. Bu yüzden hukuki olarak karşı çıkamıyorduk . Çünkü ÇED yönetmeliğinde taş örneği, kırma, delme ve manyetik numune alınabilir maddesi vardı. Yapılan sondajlar ya da yol açmak için yaklaşık 50 dönümlük orman iş makinasıyla tahrip edildi. Orman Müdürlüğü müdahale etmedi ya da edemedi. O çalışmanın olduğu alanda tamamen yaban hayatının dengesi bozuldu. Börtüsü, böceğiydi, yaban hayvanıydı, kuşuydu sağa sola kaçtı.” dedi. 

İliç’te yaşanan siyanür sızıntısını hatırlatan Teslim Topal , kendi köylerindeki 4. Grup maden araması çalışmalarının da bölgeden geçen fay hattını tetikleyeceği kaygısını dile getirerek ‘Asit havuzunun fay hattı üzerinde olması nedeniyle , buradan Sürgü çayına karışacak zehirin Atatürk Barajına ve oradan Basra Körfezi’ne kadar ulaşıp o bölgeyi etkileyeceği’ uyarısını yapıyor. 

Mahkeme kararına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Topal köylülerin zaman zaman karamsarlığa kapıldığını ve geri adım atmak zorunda kaldığını ifade etti. Topal şöyle devam etti; "Biraz çetrefilli geçmeye başlayınca. Kaymakamın madencilerden yana taraf alması, askerin polisin madencileri korurcasına hareket etmeleri ile gibi şeyleri görünce köylüler sessiz kaldı, herkes kendi kabuğuna çekildi . Ama genel olarak köylülerimiz bu işe karşıydı.Madenciler geldiğinde birkaç aile gidip tartışıyorduk yine de. Doğrusu böyle bir karar beklemiyorduk. Çünkü Türkiye genelinde mahkemeler genelde maden şirketlerinin lehine karar veriyordu. Bu anlamıyla bizim için sevindirici bir karar. Malatya’nın farklı bölgelerinde devam eden projeler var buradaki kaygılarımız diğer bölgeler için de geçerli.” diyor ve madene karşı mücadeleye devam edeceklerini söylüyor .