Gazete Emek - Bakırhan konuşmasında “Kayyum Kürt’e atanmış sömürge valisidir” dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda 2024 bütçe görüşmelerinde konuşan Demokrasi ve Eşitlik Parti (DEM PARTİ) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan konuşmasına Kürtçe başladı.

Konuşmasında Kürtçe cezaevindeki siyasi tutuklular başta olmak üzere ‘Jin, Jiyan, Azadi’ şiarı altında mücadele eden kadınlara ve hakikat takipçelerini selamlayan Bakırhan’a İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu’ndan itiraz geldi.  Dervişoğlu, “anlamadık” diye seslendi.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş müdahele ederek “Burası TBMM resmi dilimiz Türkçe. Bu konuştuklarınızın birde Türkçe açıklamasını istiyoruz” dedi.

HEDEP Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, bütçe görüşmelerinde "Sizin dilinizde haklar suç, barış hakaret, adalet ise cezaevi demek oldukça hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz, ama bilin ki bu ülkede toprak bile ölümden, zulümden adaletsizlikten yoruldu. Bu sebeple gelin artık Kürt sorunundan, kutuplaşmadan ve düşmanlaştıran siyasetten nemalanlara bu fırsatı artık vermeyelim. İnanın bu sorunun çözümü başka yerlerde değildir; Kürt sorunu Ankara'da çözülür, Diyarbakır'da çözülür yeter ki samimiyetle güçlü bir irade ortaya koyalım. Bu bir tarihe geçme veya tarih olma seçimidir" dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan Mecliste sözlerine Kürtçe başlayınca Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş müdahale etti

Kurtulmuş “Burası TBMM resmi dilimiz Türkçe. Bu konuştuklarınızın birde Türkçe açıklamasını istiyoruz” dedi

Bakırhan şunları söyledi:

"Kürt sorunu da büyümeye, dengeleri değiştirmeye devam etmektedir"

"Dünya genelinde ve Orta Doğu özelinde siyaset kendine yeni yol arayışındadır. Bu sancılar dünya halklarına; savaş, ekonomik, kriz, göç, gözyaşı olarak yansımaktadır. Bugün yaşananlar adı konmamış üçüncü dünya savaşıdır. Sistem içi çekişmelerin bir doyuma ulaştığı, bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı enerji koridorları üzerinden yeniden dizayn etme çabası söz konusuyken Kürt sorunu da büyümeye, dengeleri değiştirmeye devam etmektedir.

 "Temelde yok sayılan Kürtlerin varlığıdır"

Her ne kadar Kürt sorunu yok sayılsa da temelde yok sayılan Kürtlerin varlığıdır. Varlığı gibi temel hakları yok sayılan, yurttaşlığına şerh koyulan Kürt'ler varlar ve her yerdeler. Sorunun özüdür işte bu inkar ve yok saymadır. Bu sorunun önümüzdeki süreçte nereye evrileceği, nasıl şekilleneceği büyük oranda Türkiye'nin politik tercihlerine bağlıdır. Bundan sonra tercih demokrasi mi yoksa şiddet mi? Bunlar sağduyu mu hamaset mi? Müzakere mi yoksa çatışma mı olacak? Gözyaşı ve şiddeti sürdürmek yerine cesaretle az gidilen patikalar tercih edilecek mi hep beraber göreceğiz.

“Kürt kelimesini terör kelimesine eşitleyen…”

Kürt kelimesini terör kelimesine eşitleyen, her sözümüze Anayasa 3'üncü madde hatırlatması yapan akıl, bunu iyi düşünmelidir. Biz samimiyetle tüm birikimimizle bu sorunun çözümüne odaklanmış bulunuyoruz. Çünkü, bu ülkede geleceğe, ekonomiye, sosyal refaha, demokrasiye dair ne söylenirse söylensin son kertede bütün problemlerin kaynağında Kürt meselesinin çözülmemiş oluşu yatıyor. Bu bir iddia değildir; gören gözler, duyan kulaklar için tarihten süzülmüş rafine bir gerçektir.

"Verdiğimiz her 100 lira verginin bu 10 lirası bu halka şiddet ve baskı olarak görüyor”

Siz de biliyorsunuz, geçen yüzyılda 42 Başbakan, 12 Cumhurbaşkanı ve sayısız bakan; inkâr ve yok sayma dışında bir şey yapmadı. Çözüme yanaşmadı ve kaybeden Türkiye halkları oldu. Tarih de gösterdi ki Kürt sorununu çözmeyen, kendisi çözülür. Bir siyaset malzemesi ve kullanışlı bir iç düşman olarak görülen her ekonomik ve siyasi krizde Kürtleri düşman ilan etmek, işe yaramıyor. Bu artık görülmelidir, bu artık anlaşılmalıdır. Merkezi Bütçesi, 11 milyon civarıyken bu yoksulluk ve kriz koşullarında bunun yüzde 10'un savaşa ayrılmış olması, nasıl açıklanabilir? Verdiğimiz her 100 lira verginin bu 10 lirası bu halka şiddet ve baskı olarak görüyor. Bu nasıl izah edilebilir? Hangi vicdan bunu kabul edebilir? Barışın maliyeti yoktur ama savaş maliyetlidir. Bakın size bir örnekle bunu açıklamak istiyorum; 2022 yılında Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş patlak verdi. Türkiye bu savaşta ne cepheye sahipti ne de koruması gereken bir sınırı vardı. Buna rağmen bu savaştan Türkiye'nin zararı 8 milyar dolar oldu. O halde sormak gerekiyor, 40 yıldır doğrudan yürütülen ve her bakımdan kayba neden olan bir çatışmanın ekonomik olarak yarattığı yıkımın maliyeti nedir? Bugün halkın boş tencerelerine ‘merminin fiyatını biliyor musun’ denilerek çirkin gerekçeler üretenlerin verdiği zarar bundan ibaret değil. Maalesef bu yoksul halkın pişirdiği dert, yediği ise kandır, acıdır. Unutmayın ki savaş eken zarar ziyan biçer.

“Sayın Öcalan üzerindeki tecrit tüm yakıcılığı ile gündemdedir”

Ulaştırma bakanından Google krizine ilişkin açıklama Ulaştırma bakanından Google krizine ilişkin açıklama

21'inci yüzyılda Kürt sorununun çözümünün güncel adına dönüşen Sayın Öcalan üzerindeki tecrit tüm yakıcılığı ile gündemdedir. Mutlak tecritin kalkması için hukuk gibi meşru talepler ile cezaevindeki binlerce tutsak şu anda açlık grevindedir. Biz bir kez daha herkesi aklı selim olmaya davet ediyoruz.

"Sizin dilinizde haklar suç, barış hakaret, adalet ise cezaevi demek oldukça hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz"

Kürt sorununda çözümsüzlük politikaları sürdükçe emrinizdeki yargı ile ürüttüğünüz Kobani ve HDP kapatma davasındaki kumpaslar, ayağınıza dolanır. Kentlerin yıkımında askere verdiğiniz dokunulmazlık döner dolaşır darbe girişimi olarak sizi bulur. Yargıtay'da bir ceza dairesi de darbe mekaniğini canlı tutmaya heveslenir. Sizin dilinizde haklar suç, barış hakaret, adalet ise cezaevi demek oldukça hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz ama bilin ki bu ülkede toprak bile ölümden, zulümden adaletsizlikten yoruldu. Bu sebeple gelin artık Kürt sorunundan, kutuplaşmadan ve düşmanlaştıran siyasetten nemalanlara bu fırsatı artık vermeyelim. İnanın bu sorunun çözümü başka yerlerde değildir; Kürt sorunu Ankara'da çözülür, Diyarbakır'da çözülür yeter ki samimiyetle güçlü bir irade ortaya koyalım. Bu bir tarihe geçme veya tarih olma seçimidir. Gelin, yeni bir dil ile Kürt sorunun demokratik çözümünü sağlayarak İkinci yüzyılda demokratik bir cumhuriyet inşa edelim.

"AKP VE MHP ittifakı da alevi inancını inkar etmeye devam ediyor"

Alevi toplumu Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. AKP ve MHP ittifakı da Alevi inancını inkar etmeye devam ediyor. Cemevlerinin ibadethane statüsünde olduğu AİHM kararları ile tescillenmiştir ama iktidar, gerekli yasal düzenlemeleri yapmamakta ısrar ediyor. Ayrıca yetmiyor, hilelere başvuruyorlar. Buradan bir kez daha söyleyelim, Alevilik yüzyıllardır, maaşla ile memur kadrosuyla değil tüm katliam ve asimilasyon çabalarına rağmen kendi inancına sarılarak ayakta kalmıştır. İnancını ve tanımayanlara Aleviler, rızalık vermeyecektir. Biz de bu çürümüş siyaset karşı Alevi toplumunun, cemevlerinin resmi statüsünü tanınması, anayasal hak olarak düzenlenmiş eşit yurttaşlık için mücadelemize devam edeceğiz.

"Son 20 yılda 3 milyon hektar tarım alanı yok edildi"

Bu iktidar döneminde ekosistemde ne varsa; denizler, nehirler, göller, ovalar, tarım alanları, ormanlar, sulak alanlar enkaza dönüştürüldü. Son 20 yılda 3 milyon hektar tarım alanı yok edildi. Bu alan Belçika'nın yüzölçümü kadardır. Bu alanları yok ettiğiniz için, bugün buğdayı, eti, temel gıda maddelerini ithal etmek zorunda kalıyoruz. Derdiniz toprak gördüğünüz yere beton dikmektir. Beton dikerek rant sağlamaktır. Size soruyoruz, kaç çimento, kaç beton bir dirhem toprağın ve bereketinin yerine geçebilir? Ne ekmeğe ne özgürlüğe çözüm olan bu bütçe hayata geçerse yetersiz beslenen insan sayımız 15 milyondan 80 milyona çıkacak, yaşayabilmek için artık öğün sayımızı azaltmak yetmeyecek ekmeğe muhtaç hale geleceğiz. Bu düzen böyle gitmez. Nerede sebzeyi çöpten toplayan bir yoksul, nerede en basit sosyal etkinliğe katılan bir genç, nerede ayın sonunu getiremeyen bir emekli varsa derdini bu parlementoda dillendirdik, dillendirmeye devam edeceğiz.

"Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu ülkeye ölüm ve açlıktan başka bir şey getirmemiştir"

Bu ülkede küçük bir azınlık bereket içinde yaşıyor, nüfusun yüzde 99'u sefalet ve yoksulluk içinde yaşıyorsa orada rejim ve sistem sorunu vardır. 2015 yılında Çözüm Süreci'nin iktidar tarafından bitirilmesi ve 2018 yılında OHAL koşullarında geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu ülkeye ölüm ve açlıktan başka bir şey getirmemiştir. Sürekli kriz üreten bu sistemin her şeyi merkeze bağlayan anlayışın, felaketin postacısıdır. Tüm kaynakları merkezden dağıtan anlayış artık dünyada iflas etmiştir.

  "Kayyum, Kürt'e atanmış sömürge valisidir"

Önümüzdeki seçim sadece belediye seçimi değildir, aynı zamanda yerel demokrasi talebini dillendirmektir. Bu kapsamda yerel seçimler merkeziyetçi devlete karşı, toplumun demokrasi çağrısı olacaktır. Bizler, kayyumlar ile en fazla iradesi gasp edilen en eşitsiz şartlarda seçimlere katılan, hukuksuzluklarla en fazla mücadele eden bir parti olarak bu seçimlere de hazırız. Herkes biliyor, biz kaynakları halk için kullandık. Kayyumlar ise ceplerini doldurmak için... Biz önümüzdeki dönemde, belediyelerden başlayarak tüm Türkiye'de kayyum rejimi ortadan kaldıracağız. Kayyum irade gaspıdır, talandır, usulsüzlüktür. Belediyeleri halktan ayıran ve Batı Şeria'da olduğu gibi yükselen utanç duvarları demektir. Atadığınız kayyumların bulaşmadığı suç kalmadı. Kayyuma kayyum atamak zorunda kaldınız. Kayyum, Kürt'e atanmış sömürge valisidir."