Sınıfsız ve Sınıflı Toplum Düzeni

Abone Ol

Sınıf derken okullardaki sınıflardan söz etmiyorum, toplumu oluşturan ekonomik, sosyal sınıflardan söz ediyorum. Toplumun sınıflara ayrışması kuşkusuz emir komuta zinciri, ast üst ilişkileri ve hiyerarşik bir yapıya sahip olan devletle başlamıştır, sonraları da, özellikle kapitalist sistemle birlikte biraz özerk bir yapıya kavuşsada hep gücü ve iktidarı temsil etmiştir. Güç kimin elindeyse devlete ve herşeye o hakim olurve hayata yön verir herşeyi kontrol eder. Köleci ve feodal toplum sistemlerinde hanedanlığa dayalı devlet yapısı kapitalist sistemle birlikte üst, seçkin, elit sınıf olarak tanımlanan sermaye sınıfının perde arkasında yönettiği bir araca dönüşüm sağlamıştır. Ancak kapitalist devlet aygıtı, kendisini ulusalcı, demokrasi savunucusu ve özgürlükçü gösterdiği için, devleti bazı siyasi partilerle seçimler yoluyla hükümeti seçerek yönetirler. Sermayenin alenen doğrudan devlet yönetimine müdahalesi, toplum tarafından tepkiye yol açacağı için, bunu serbest piyasa ekonomisini geliştirmeyle, özel mülkiyet edinmeyi özgürlük olarak göstermekle ve dolaylı yollarla gerçekleştirirler. Köleci ve feodal sistemlerde devlet hanedanlığa aitken, kapitalist sistemde ulus devlet maskesi ve demokrasi savunuculuğunu yapmakla devlet sermayenin hâkimiyetine girmiştir ve vatandaşlık bağıyla da, kısmi göreceli bir hizmet anlayışıyla toplumun devleti olduğunu ve topluma hizmet ettiğini gösterir. Ancak devlet ile vatandaş arasındaki bağ ve ilişkiler devletin gerçekten hangi sınıfın hizmetinde olduğunu gösteriyor. Devletin tarihsel ve güncel olarak oynadığı rol devletin toplum karşıtı olduğu ve bu karşıtlığı ulus devlet maskesiyle gizlediği gerçeğidir. Bu ulus devlet maskesi olmadan devletin toplumdan rızalık alması ve meşruiyet kazanması imkânsız gibidir. Yasalar ve kanunlar, güçlü olanların, devletin eliyle toplumunun üzerinde hakimiyet kurmalarını meşrulaştırma rolünü oynar. Devletin özellikliklede milliyetçi ve iktidarcı kesimler tarafından kutsanmış olması  toplum üzerindeki egemenliğini tartışmasız hale getirip devleti dokunulmaz kılar ve adeta devlet herşeyin sahibi olarak görülür, devleti yönetenler devlet büyüğü olarak kabul edilir ve yaptıkları yolsuzlukların tartışılması bile suç olarak görülür. Gelişmemiş ülkelerde yolsuzluk ve zulüm bir kültüre dönüşmüş olup adeta kader olarak görülüyor. Bundan dolayı yoksulluk kaderdir deyip, toplumun sisteme karşı olası isyan etmesini önleyip sınıflı sistemin ömrünü uzatıyorlar. Sınıflı sistem toplumsal yaşamın en büyük düşmanıdır. Sınıflı sistemde insanlık iflas etmiştir. Bu sistemde doğal olarak her ilişki maddiyat temelinde şekillenir ve insani ilişkilerin zerresi bulunmaz. Egemen kesimler, demokrasiyi, adaleti, özgürlüğü ve insan haklarını dillerinden hiç düşünmezler. Oysaki demokrasinin, adaletin, özgürlüğün ve insan haklarının en büyük düşmanı egemenlerdir sermaye sınıfıdır. Sınıflar aslında insanın doğal yapısına zıtlık teşkil eder. İnsan toplumu doğal olarak sınıfsız yaşarsa özgür olur. Sınıflar, güçlünün en üstten toplumun tepesine çöreklenmiş olmasıdır ve gücü elinde bulundurarak toplumu egemenlik altına almasıdır. Sınıflı sistemde seçimlerin olması, hükümetin değişmesi, cumhuriyetin olması kapitalizmin kendi iktidarını meşru ve tartışılmaz hale getirmesinin vazgeçilmez araçlarıdır. Bu araçlar olmadan kapitalizm ve mevcut yönetimin varlığı ve meşruluğu tartışmalı hale gelir, ki buda doğal olarak alternatif bir sistemin ortaya çıkmasına yol açar. Sınıflı sistemlerin ve devletin toplum üzerinde egemenlik kırması tarih boyunca çok çeşitli araçlarla olmuştur.