Gazete Emek- İstanbul’un Çatalca ilçesinde bulunan Polonez gıda fabrikasında ağır çalışma koşullarına ve düşük ücretlere karşı Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlenen işçilerden 13’ü işten çıkarılmıştı. Ardından 100’den fazla işçi de sabah çalışmak için geldiği fabrikada işten çıkarıldıklarını öğrenmişti.
İşçilerinin fabrika önünde başlattığı direnişin bugün 27’nci günü. TİP Genel Başkanı Erkan Baş da işçileri ziyaret etti. Burada konuşan Baş, dünyanın hiçbir yerinde direnen işçilerin yenildiğini görmediklerini söyledi. Baş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu iktidarlar bir amaç taşıyorlar. Türkiye’de, dünyanın değişik yerlerinde de istiyorlar ki, ülkenin tepesine çökmüş bir avuç azgın azınlık, memleketin bütün servetini ceplerine doldursunlar. Biz ömrümüzden verelim. Biz çoluğumuza çocuğumuza ayıramadığımız zamanı fabrikalarda mesai yaparak verelim. Biz alın teri dökelim, kanımızı dökelim, canımızı verelim. Yeter ki onlar daha zengin olsunlar. Bizim esas kavgamız, esas mücadelemiz emeğin, hakkın mücadelesidir. Alın terinin hakkını alma mücadelesidir. Bunu gasp edenlere karşı gerçek gücün kim olduğunu, gerçek kuvvetin işçi sınıfında olduğunu gösterme mücadelesidir. O yüzden ben buradaki bu kutlu direnişe emek veren başta Tek-Gıda İş Sendikamız, siz işçi kardeşlerim, hepinizi teker teker yüreklerinizden, alınlarınızdan öpüyorum. Bütün memlekete bir kez daha umut oldunuz. Bu ülkenin yüzde 99’u aslında hep aynı. Çalışıyoruz, didiniyoruz, emek veriyoruz, alın teri döküyoruz. Güneş doğmadan evden çıkıp güneş battıktan sonra evimize dönmek zorunda kalıyoruz ama bunun karşılığında boğazımızdan geçen lokmaları sayan ve her gün bir lokma daha azaltmak için, kârına kâr katmak için bizleri susturmak, sindirmek, teslim almak isteyen patronlar ve o patronlara güç veren patronların iktidarı var. Şimdi bunların aklından geçen şu. Diyor ki, ‘İşçi parçası, vur ensesine al ağzındaki lokmayı. Zaten bana mahkûm. Ben olmasam onun maaşını kim ödeyecek’ diyor.
“İşçinin hakkını söke söke alacağız”
Sürekli olarak bizi yalnız, çaresiz, tek başına yakalayıp istediği her şeyi yaptırmaya çalışıyor ama ne zaman ki biz yan yana geliyoruz, ne zaman ki biz kol kola giriyoruz, ne zaman ki biz aklımızı, yüreğimizi, bileğimizi birleştiriyoruz. İşte bugün Polonez’de olduğu gibi hemen en alçakça saldırılara başlıyorlar. Bizim örgütlülüğümüzü dağıtmak için, bizi yalnızlığa mahkûm etmek için, sendikal örgütlenmelerimizin önüne geçmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bugün buraya bir görüşme için geldik ama dedim ki, ben önce işçi arkadaşların yanına gideceğim. Çünkü biz bu görüşmede arabulucu falan değiliz. Biz bu görüşmede Polonez işçisinin tarafıyız. Biz bu görüşmede Tek-Gıda-İş Sendikası’nın tarafıyız, sadece ve sadece sizin taleplerinizi, sizin isteklerinizi, sizin ananızın ak sütü gibi helal olan hakkınızı almak için, bunları ifade etmek için onların yanına gideceğim. O da eğer siz yetki verirseniz, eğer siz görev verirseniz, eğer siz sorumluluk verirseniz... Bizim için dünyanın en önemli şeyi işçinin emeğidir, alın teridir. Buna haksızlık yapan kim olursa olsun, istiyorsa devletin bütün imkanları onun arkasında olsun, istiyorsa kendisini dünyanın en güçlü insanı hissetsin; bizim karşımızda zerre kadar hükmü yok. Yeter ki işçi arkadaşlarımız birliklerini korusunlar ve onlar, o birlikleriyle bize görev, yetki, sorumluluk versinler. Biz evelallah işçinin hakkını söke söke alacağız. O yüzden asla hiçbir kapalı kapı arkasında görüşme falan yok. Siz ne istiyorsanız, siz ne diyorsanız, siz nereye kadar yürü diyorsanız, siz nerede dur diyorsanız, siz önde yürü derseniz önde yürürüz, arkaya geç derseniz en arkaya geçeriz, içimizde dur derseniz içinizde dururuz ama hakkınızı almak için yapabileceğimiz ne varsa onu yaparız. Bunu bilmenizi istiyoruz.
“Ben bu patronları yıllardır tanıyorum”
İşçiler mutlaka birlik olacak. Tek bir kişiyi bile dışımızda bırakmayacağız. Bütün işçi arkadaşlar bir araya gelecek. Ben bu patronları yıllardır tanıyorum. Bunlar her fırsatta işçiyi birbirine düşürmeye çalışırlar. Derler ki o Türk, bu Kürt; o Alevi, bu Sünni; onlar kadın, siz erkeksiniz. Mutlaka aramızdaki ayrımlara oynamaya çalışırlar. Hep ezber bir lafları var. Beş parmağın beşi de bir mi? Ezberlemişler bunu. Değil, evet, biz farklı renklerdeyiz, farklı inançlarımız, kültürlerimiz, yeteneklerimiz var, memleketlerimiz farklı olabilir. Beş parmağın beşi de bir değil ama hepsi aynı bilekten çıkıyor. Bunu hiç aklımızdan çıkartmayacağız. Onlar istiyor ki, ‘Sen el aç, dilen. Ben de sana vereyim’ diyor. O kadar günahkâr olduğunu biliyor ki, bize sadaka verip kendisini cennete göndermeye çalışıyor kendi aklınca. Biz bu farklılıkları biliyoruz. Biz beşimiz birbirimizden farklıyız ama onların karşısına geçip, el açıp dilenmek yerine bu beş parmağı birleştiriyoruz, yumruk yapıyoruz, hakkımız olanı söke söke alıyoruz. Bugün olur, yarın olur, bilmem. Kafalarında 40 tane tilki geziyor. Ben bunları tanırım. Dolayısıyla ne olacağını bilmiyorum. Size burada sadece bir şeyin sözünü veriyorum. Siz bu birliğinizi koruduğunuz sürece elimizden gelen ne varsa, elimizden gelenin fazlasını yapmak pahasına sonuna kadar bütün gücümüzle biz sizinle birlikte olacağız. Yeter ki siz işçilerin birliğini koruyun, yeter ki bu mücadele azminizi koruyun, yeter ki hakkınızı bu haramzadelere yedirmeyin. Sadece kendi hakkınızı değil; çoluğunuzun çocuğu hakkını, doğmamış torununuzun hakkını güç ellerinde diye düşünüp gasp etmelerine izin vermeyin.
“Haksızlığa boyun eğdiğinde insanlık onurunu da kaybedersin”
Bugün haksızlık karşısında bu oyun eğersek sadece işimizi kaybetmeyiz, sadece 3-5 kuruş para kaybetmeyiz. Haksızlık karşısında boyun eğdiğinde insanlık onurunu da kaybetmeye başlarsın. Dünyada her şey farklı olabilir. Dünyada bir alın terinin, bir de gözyaşının rengi her yerde aynıdır. Afrika’ya da Avrupa’ya da Asya’ya da gitsen aynı. Burada bir alın teri ittifakı oluşmuş durumda. Burada alın teri kardeşliği, alın teri yoldaşlığı oluşmuş durumda. Şimdi hiçbirimiz annemizi, babamızı, akrabalarımızı seçemeyiz ama kiminle yol yürüyeceğimizi, kiminle arkadaş olacağımızı, kiminle yoldaş olacağımızı seçme hakkımız var. Biz alın teri döken insanlar, birbirimize sahip çıkmak, birbirimize arkadaş, yoldaş, candaş olmak zorundayız. O yüzden şunu bilin, bir yola çıktınız. Bu, kutlu bir yoldur. Bu, kolay bir yol değildir, zor bir yoldur. Yüzlerce yıldır işçiler mücadele ede ede bugün insan gibi yaşamanın en azından yasal, anayasal güvencesini sağlamış durumdayız. Bunlar ne yapıyorlar? Bizden önceki işçilerin kanıyla, canıyla elde ettiği yasal haklarımızı, anayasal haklarımızı kullanmayalım diye kaba kuvvetle bizi engellemeye çalışıyorlar. Biz şunu yapacağız. Türkiye İşçi Partisi, Türkiye’nin her yerinde şunu anlatıyor. Herhangi bir yerde direnen işçi kardeşim varsa o kazanırsa sen de kazanırsın. Herhangi bir yerde direnen işçiler yenilirse tüm işçi sınıfı, tüm Türkiye’deki işçiler yenilmiş olur. O yüzden madem siz bugün bu mücadeleye çıktınız, madem siz bugün sizden önceki işçi kardeşlerimizin, abilerimizin, babalarımızın, dedelerimizin mücadeleci işçi önlüklerini üzerinize giydiniz. Bu kavgayı siz sürdürüyorsunuz. Şu anda Türkiye işçi sınıfının öncü gücü sizsiniz. Artık yenilmeye hakkınız yok. Artık tüm Türkiye işçi sınıfı için hep beraber kazanacağız. Polonez işçileri kazanacak, Türkiye işçi sınıfı kazanacak. Hepinize başarılar diliyorum. Sonuna kadar buradayız, beraberiz. Yolumuz açık olsun.”
Erkan Baş, daha sonra işçilerle sohbet etti.
Kaynak: Anka