İbranice yaratılış mitinde kadının düşüşü, tarihsel olarak eril zihniyetin temellerinin atıldığı bir anı işaret eder. Tanrı'nın Adem'i yalnız bırakmaması için bir eş yaratmak üzere, onun kaburga kemiğinden Havva'yı yaratması, kadın ve erkeğin birbirinin tamamlayıcısı olduğu fikrini ortaya koysa da, aynı zamanda kadının ikinci plana itildiği ve erkeğin egemenliğinin kurulmaya başlandığı bir dönüm noktasıdır. Havva'nın, "yasak meyve"yi yemesi ve bu eylemi Adem'e de sunması, kadının başına gelen ilk "suç" olarak kabul edilir. Bu olay, aynı zamanda kadının zayıf ve iradesiz bir varlık olarak tanımlandığı, eril egemenliğin temellerinin atıldığı bir süreçtir. 

Kadının yaratılış miti üzerinden, tarihsel olarak nasıl "günahkar" ve "zayıf" olarak konumlandırıldığını görmek mümkündür. Yüzyıllar boyunca, bu mitin etkisiyle toplumlar, kadınları sadece fiziksel varlıklar olarak değil, aynı zamanda erkeğin kontrol etmesi gereken ve "günahları" düzeltmesi gereken varlıklar olarak inşa etti. Kadın, bilgelikten ve özgür iradeden mahrum bırakıldı, sürekli olarak erkeğin gözetiminde yaşaması gereken bir figür haline getirildi. 

Eril zihniyetin bu şekilde gelişmesi, kadınların toplumdaki yerini yalnızca pasif bir varlık olarak belirlemekle kalmadı, aynı zamanda şiddetin de temellerini atmaya başladı. Tarihsel olarak kadınlar, evlilik gibi toplumsal kurumlar aracılığıyla kontrol edilmeye çalışıldı; bedensel özgürlükleri ellerinden alındı, cinsellikleri suç haline getirildi ve erkek egemen dünyada katledilerek silindi. 

Kadınlar ve Kapitalizm: Tüketimin Cezası 

Günümüzde kapitalizm, bu tarihsel sürecin devamı olarak kadınları tüketim araçları haline getirdi. Kadınların bedeni, toplumsal normlara ve ekonomik yapıya hizmet eden birer "meta"ya dönüştü. Reklamlar, medya ve toplumsal yapılar, kadınları sadece dış görünüşlerine odaklanmaya yönlendiriyor. Zayıf, güzel ve sürekli "yeterli" olmak zorunda bırakıldıkları bir dünyada, kadınlar kendilerini tüketim objesi olarak görüyorlar. 

Bilge insan ,kapitalizmin ve patriyarkal yapının kadınları nasıl objektifleştirdiğini, onların bireysel varlıklarını silerek sadece birer nesne haline getirdiğini anlatır. Kadınların toplumsal özgürleşmesi için önce bu sistemin dışına çıkılması gerektiğine dikkat çeker. Bilge insana göre, kadınlar yalnızca “güzel” olmak için var olamazlar, bireysel güçlerinin ve özgürlüklerinin farkına varmalılar. Bu, yalnızca toplumsal eşitsizlikle mücadele etmekle kalmayıp, kendi içsel özgürlüklerini de yeniden inşa etmeyi gerektirir. Kadınların özgürlüğü, dış dünyadan gelen baskılara karşı koyarak, içsel benliklerini ve gücünü keşfetmeleriyle mümkündür. 

Kapitalizm, bu tüketimi sürekli kılmak için kadınları her an "eksik" hissettiren bir algı yaratıyor. Kadınlar, içsel kimliklerini bulmaktan, bireysel hedeflerine ulaşmaktan çok, dışarıdan gelen baskılarla şekillendirilen bir kimlik taşıyorlar. Bu kimlik, tükettikleriyle, giydikleriyle, başkalarının gözündeki değerleriyle ölçülüyor. Ve bu ölçüler, kadınları sürekli olarak yetmeyen, daha fazlasını isteyen bir varlık haline getiriyor. 

Bilge İnsanın Kadınlar Üzerine Düşünceleri: Özgürleşme ve Direniş 

Bilge insanın, kadınların toplumsal özgürleşmesini sadece bir eşitlik meselesi olarak değil, aynı zamanda kapitalizmin ve patriyarkal sistemin temellerini sarsma mücadelesi olarak görmüştür. Ona göre, kapitalizm ve patriyarka, birbirini besleyerek kadının üzerindeki egemenlik ilişkisini derinleştirir. Kadınların bu sistemlere karşı direnişi, yalnızca toplumsal bir eylem değil, aynı zamanda özgürlük ve varlık meselesidir. Bilge insan, kadınların kendi güçlerini fark etmelerinin, bu egemen yapıların altını oyan en etkili yol olduğunu savunur. 

Kadınların güçlenmesi, sadece eşitlik mücadelesiyle değil, aynı zamanda bir kimlik mücadelesiyle de ilişkilidir.Bilge insan, kadınların kendi öz benliklerini inşa etmeleri gerektiğini vurgular. Kapitalizmin dayattığı "güzel" ve "yeterli" olma beklentilerini reddederek, kadınların kendilerini dışarıdan gelen onaylardan bağımsız

Rıdvan Yıldız yazdı: Hakikat yolunda bilinçlenmek Rıdvan Yıldız yazdı: Hakikat yolunda bilinçlenmek

olarak tanımaları gerekir. İçsel özgürlük, sadece dışsal dünyadan bağımsız olmakla değil, aynı zamanda içsel gücün keşfiyle mümkündür. 

Kadınlar, sadece toplumun ve kapitalizmin birer aracı olmayı reddederek, kendi kimliklerini özgürce keşfetmeye adım atabilirler. Kadınların gerçek gücü, başkalarının onayından değil, kendi içsel varlıklarından gelir. Dışarıdaki seslere kulak vermek yerine, kendi iç sesimizi duyarak, bu tüketime karşı direnebilirler. Kendilerini bir başkasının bakış açısından değil, içsel huzurdan tanımlayarak, kapitalizmin tuzaklarından kurtulabilirler. 

Ezcümle

Gerçek değerler, başkalarının bakışlarında değil, içsel dünyamızda ve kimlik arayışımızda gizlidir. Bilge insanın da vurguladığı gibi, kadınların özgürlüğü, sadece patriyarkal ve kapitalist yapıların dışlanmasıyla değil, kendi içsel benliklerini bulmaları ve bu benlikle topluma direnç göstermeleriyle mümkündür. Bu yüzden, kapitalizmin sunduğu geçici tatminlere saplanmadan, kendimizi keşfederek ve özgürleşerek daha kalıcı bir özgürlük inşa edebiliriz.