‘’İnsan bir damla kan ve yüz bin endişedir’’ demişti, Sadi Şirazi. Günümüz yüzyılını ne de güzel görmüş ve dile getirmişti. Acaba o bir damla kan ve yüz bin endişe her yüzyılda aynı hacimde miydi? Yoksa en çok bu yüzyılda mı beterine kavuştu. Geçmiş insanları uykularından uyandırıp soramayız. Ama ben şunu söyleyebilirim hangi yüzyıl olursa olsun ben kendimi Şairler ırkının bir ferdi olarak hissettiğim için bir damla kanın ve yüz bin endişenin hacmi bugün ne ise önceki ve sonraki yüzyıllarda da öyle olacaktır. 

Şairlerin yürekleri büyüktür. Bu yüzden bir parça da ölümdür. İnsanların kendi uçurumlarını düzleştirmeye kalkıştığı yerdeşair, uçurumlar ağzında mısralara dönecek hayatlar yaşar. 

İnsan ırkı dışında, yaşamaya bu kadar özlem ve arzu duyan ama aynı zamanda bunu başaramayan başka bir ırk ve tür yoktur. Mitolojik ve dinsel mitler de anlatıldığına göre cennette bile rahat duramamış kendisini hüsrana uğratmıştır. Kusursuz mekanlarda kusura dönüşmüş yahut kusuru üretmiştir. Belki de bizlerin bir suçu yok tüm suç maddenin kendisinde, varoluşunun çekirdeğindedir. Bizler, ‘’Maddenin metafiziksel bir hatasıyız’’ kıracak, kırılacak, üzecek üzülecek bir şeyi mutlaka bulur ya da inşa ederiz.

Dipsiz kuyular dibinden gökyüzünü seyrederiz. Kırık testilere sular taşırız. Salıncak iplerinden urganlar öreriz idamlar için. Evrende dünyaya, dünyada 21. Yüzyıla, 21. Yüzyılda Ortadoğu’ya denk gelmiş Ortadoğu’da dört parça vatanında evlad-ı isyan olmuş olmak bizi kendi içimizde ‘’abartmış’’ ve birer metafizik sürgüne dönüştürmüş olabilir. ‘’Seni kurşuna dizerler/ Bir çocuk cesedini sektirirler ayaklarında/ Hayat zamansız bir ölümdür Ortadoğu’da./ Göçten kalan açık bir yara ve soyguncular halay çekerken ganimetin başında/ Doğmak pişman olmanın yarısıdır Ortadoğu’da…’’ metafizik bir hatadır insan yeryüzün de fakat bu durum bizim coğrafyada ‘’metafizik bir faciadır.’’ Bu yüzden kalbimizin doğusu daha kızıldır!

Schopenhauer’a göre, 'Tüm hayatımız bir sağa bir sola giden sarkaç gibidir: ıstıraptan sıkıntıya, sıkıntıdan ıstıraba.Arzularız. Arzularımız gerçekleşene kadar acı çekeriz. Arzuya kavuştuktan sonra ise kavuştuğumuz şeyin sıkıntıları başlar.Bir hayal atının sırtında oyalanma ve kendine dolanma sanatının yürekli işçileriyiz. Sadakatli, acemi ve manyak!

İnsan için ‘’varlığımsı’’ der. Çioran. Yani, tam bir ‘’varlık’’olamamış özgül ve özgürlüğe kavuşamamış yitik bir parçadır. En kötüsüyse bu mevcudiyeti kavrayacak analiz edecek durumda olması. ‘’Bilinçsizlik vatandır. Bilinç sürgün.’’Bilinç, insana verilen en büyük cezadır. Acılar, şuurumuzun anlama kabiliyetimizin ağına takılır. Süreli gülüşlerin ve tebessümlerin karşısına ebedi, cüsseli hüsranlar diker.

Herkesin hayatında ters giden bir şeyler var ve herkes, biraz da tersine gidiyor hayatın. Acıya ve hüsranlara karşı hiçbir zaman bağışıklık kazanmayı başaramadık. Her acının sınırı daha büyük bir acının başlangıcı oldu. Milyonlarca yıllık bir serüvenin için de milyarlarca insanın arasında her birimizi birbirinden ayrılmış kıtalarız. Daha kalabalık ama daha yalnızız! Asi görünümlüyüz fakat yeni bir fidenin kırılganlığındayız. 

İflah olmaz bir romantik

İflah olmaz bir metafizik sürgünüm hepsi bu! Biraz 21. Yüzyılım, biraz da Ortadoğuyum. Günün ilk ışıklarında intihar eden kelebekler topluyorum; Şair ırkının ezelden gelen huyudur bu.  Kederliysem, sitemliysem biraz da bundandır! Başka bir keder de buluşmak üzere…