Bugün Ortadoğu'da ve Türkiye'de yeni bir siyasi sürecin inşasına ya da inşasızlığına tanık oluyoruz. Küresel dünyada bir taraftan denge ülkeleri arasında 3. Dünya savaşı olması durumu ve endişesi yaşanırken, diğer tarafta yaşanan ve halen devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, bir taraftan İsrail-Filistin savaşı sonrası halen bir neticeye varılmayan ateşkesin yaşanması ve Esed rejiminin parçalanması sonucu Suriye'de yaşanan enkaz sonrası yeni denge güçlerin süreç itibariyle ya tam parçalanmaya ya da yeni demokratik bir inşaanın temeli atılması öngörülüyor. 21. Yüzyılın küresel dünyasında kaygan zeminler üzerinde yeni denklemler çözülmeye giderken, sınırlar yeniden çiziliyor. Bu nedenle önümüzde ki siyasi süreçte neler yaşanacağına dair sorunların cevabı ise bir belirsizlik içinde kalıyor...

Günümüz dünyasında insan zihini duraksamadan üretkenliği kendisine şiar edinmiş bir yolun ilerlemesinde akıl ve bilimin ışığında müthiş bir gelişimin ve ilerlemenin başrolü olduğu bir dönemin içinde hâlen savaşların, çatışmaların ve birbirini yok etmenin cehaletini üzerinde taşımaktadır. Bu durum küresel dünyada olduğu gibi ne yazık ki ülkemizde de yıllardır savaşın, çatışmaların ve birbirini yok etme hikayesi 40 yılı aşkındır devam etmektedir. Geçen yıllar içinde bu topraklarda kan, ölüm, işkence ve gözyaşı hiç duraksamadan devam etti. Her savaşta olduğu gibi bu savaşında kazananı olmadı ve hiç bir sonuç da elde edilemedi. Böylece yılların insanlarımıza bıraktığı tek şey, o da bu ülkenin kardeş halklarına acı dolu yılların yaşatılması oldu.

Evet bugün yeniden ülke gündeminde "Barış"kelimesi en çok arzulandığı ve yeniden dile getirildiği böylesi bir dönemde, tüm yaşamını bu ülkenin halkları arasında kalıcı bir barışın sağlanması için bu uğurda sonsuz emekler veren ve son nefesinde şiirler ile uğurlanan yüce barış insanı olan Yaşar Kemal'i köşe yazımda anmadan geçmek istemiyorum. Türkiye haklarının yıllardır süren kanlı kavgasının bitmesini ve insanların kardeşçe bir arada yaşaması için yaşamını bu uğurda tüketen koca barış çınarı olan Yaşar Kemal'in ölüm yıldönümü nedeniyle anısına saygıyla eğiliyorum. Koca barış çınarı Yaşar Kemal'in tek gayesi bu ülkede kardeşlik çatısı altında, insanların birbirini öldürmediği, birbirlerini ötekileştirmediği ve birbirinden nefret etmediği bir atmosferde tüm renklerin birbirlerinin varlığına karşı saygı duyarak, daha insanca bir yaşamın bu topraklarda hakim olması tek dileğiydi. Ne demişti koca barış çınarı Yaşar Kemal; "Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır."

Bu noktada süreç içerisinde tek temennim, Türkler ve Kürtler arasında özellikle barış yolunda atılacak olan adımların samimi, ciddi ve sağduyulu olmasıdır. Bugün Türkiye haklarının barışını baltalayanlara şunu söylemek istiyorum. "Yaşatmanın zorluklarını bilmeyenler, ölümü ve öldürmeyi kolay zannederler". Bir annenin çocuğu üzerindeki emeği hiç mi görmezler? Hani hep Anne yüreğinden bahsederler ya, işte çocuğunu hamilelik ile beraber kendi yaşamını evladına adayan, dokuz ay boyunca doğum ile beraber her türlü ölümcül sancıları, ağrıları çeken annelerden bahsediyorum. Çocuğu doğduktan sonra adeta aklını, ruh sağlığını yitirecek duruma gelip, çocuğu üzerinde gecesini gündüzüne katan, açlığı susuzluğu önemseden adeta bir ilaha taparcasına, çocuğu üzerinde titreyen annelerden bahsediyorum. Tamamen o çok kıymetli canını hiçe sayarak, fiziksel yıpranmalar sonucunda, yaşamını çocuğuna adayan ve bu uğurda saçlarını ağırtan annelerden bahsediyorum. Evet belki çocukluk aklımızda annelerimizin bizler için gösterdiği emekleri anlayacak bir yaşta veya olgunlukta olamadık. Fakat eşlerimiz ve çocuklarımızın arasındaki ilişkiye yakından tanık olan birer çocuk babası olarak hem annelerimizin hem eşlerimizin hemde tüm annelerin kutsal emeğini bütün insani duygularımız ile yakından hissedip, tanık oluyoruz. Peki bu duygulara şahit olmamıza rağmen neden halen bir annenin evladının ölmesini istemede bu kadar istekli davranıyoruz. 

Şimdi neden barış diyenlere sesleniyorum. Sizin halden anlamayan kalbiniz ve zihniniz yüzünden her saniye, her dakika her an da yüreği paramparça olan anneler oluyor. Evet bu yangın sadece düştüğü yeri yakıyor. O yerde anne yüreğidir. Bugün bu barışa dair atılacak olan en sağlam adımları özellikle anneler atmalıdır. Onlar en çok barışı istemelidir. Türk'ün veyahut Kürd'ün çocuğu veya annesinin değil, yeryüzünde tüm annelerin çocukları ölmemelidir. Bu ülkenin insanları bunca coğrafi zenginliğe ve doğal kaynakların cömertliğine sahipken bir anda kendisini yokluğun dibine bırakmamalıdır. Eğer barış konusunda ısrarcı davranamasak, bu fırsat bir daha imkânsız bir hal alabilir. Bu ülkenin selameti için başta Kürt halkı ve Türk halkı barış çağrıları yapmalıdır. Bugünün Devlet yöneticileri, tarihsel sorumluluğu üstlenerek PKK lideri olan Abdullah Öcalan'ın barışa dair demokratik çözüm çağrılarına karşı ortak bir çözüm için kapıları sonuna kadar açmalıdır. Bakın bu savaş 40 yıldır devam ediyor. Bu savaşın kazananı olmadı. Bu savaşın kaybedenleri ise tüm Türkiye halklarıdır. 

Bazı sorunlar önceden görüldüğünde, çareleri kolayca bulunur; ama kapına dayanmalarını beklersen, hastalık artık iyileştirilemez hale geldiği için, ilaç çok geç kalmış olur. Türkiye'nin içinde bulunduğu durum tespiti tam da bu yöndedir. Bu durumda halklar ayrıştırılmadan, tek vücut olarak kangrenleşip uzuvlar kopmadan, bütün vücudun selameti için toplumda gerekli tedavi olan "Barış"ı hakim kılınması gerekir. Türkiye halkları için toplumsal ilişkilerin kangrenleşmeden kurtarmaya dair Türk milliyetçiliği adına MHP lideri Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın toplumsal barış girişimi eğer tam manasıyla samimiyet kazanır, vücut bulursa bu durum Türkiye halkların kardeşliğine ve kader bütünlüğü açısından daimi bir kazanım olacaktır.

Eğer yeni inşa edilecek barış sürecinde eşit yurttaşlık temelinde ve bütün halkları kucaklayan demokratik bir anayasa faaliyete girerse, o zaman bu ülkede hiç kimse ırkçılık, ötekileştirme ya da dışlanma gibi ilkel ve gerici saldırılara uğramayacak. Kimse Alevî inanç ve mezhebine mensup olduğu olduğu için ayrıştırılmayacak. Hiç kimse Kürtçe müzik yaptığı için saldırılara maruz kalıp ölmeyecek. Hiç bir dil mecliste bilinmeyen dil gibi veyahut televizyon ekranlarında burası Türkiye Cumhuriyeti burada Türkçe konuşulur gibi ırkçı, gerici davranışlar ile bu ülkenin kadim halklarından olan Kürtlerin diline saygısızca aşağılamaya gidemeyecek. Eğer barış inşaa edilirse ve silahlar susarsa Anneler, oğullarını vatani görevini yapması için askere gönderirken her gün endişeye kapılarak, acaba oğlum sağ salim yuvasına dönecek mi gibi kuruntulara girmeyecek. Eğer silahlar susar ve barış inşaa edilirse o zaman kardeş halklar birbirini kucaklayarak, ortak vatan için en iyi ilerlemeyi beraber başaracaktır. Bu imkansız değil. Çünkü daha önce Kürt-Türk birlik ve beraberlik ruhu ile Çanakkale savaşında kazanılan zafer, bugün daha büyük zaferleri mümkün kılabilir. Şayet bugün Emperyalist devletlerin Ortadoğu'da istedikleri gibi at koşturduğu bir dönemde ve çoğu ülkenin sınırlarının zaptedildiği bir süreçte, Ya hep beraber bir arada güçlü olup var olacağız ya da hep beraber paramparça olup, parça parça yok olacağız. 

Bugün içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı nedeniyle, umuyor ve diliyorum başta Türklerin ve Kürtlerin bu topraklarda barış, kardeşlik, birlik ve beraberlik çatısı altında yaşamasını ve bu vesilesiyle tüm dünyada barışın, huzurun ve kardeşliğin hakim olmasını diliyorum.