İnsanların içerisinde insansız kalmak bugünün adı zaman skalamızın mevsimi haline gelmiş. İçimiz kırlangıç dansı kadar şen ve masum olabilirdi fakat olamıyor çünkü nerede bir kuşun kanadı görülse orada bir el sapanına ve taşlara uzanıyor. Sokaklarda hayvan seviciliği baş göstermiş. Herkes evinin önüne bir kap su bir kap mama koyuyor fakat ihanet, insanı kırmak, faşist bir düzeni beslemek ve büyütmek kıyım ve soytarılık hemen berisinde aynı elin hikmetiyle kendi içinde uzanıyor boy veriyor. Bu ne yaman çelişki! Modernizmin ve insanların yeni mabedi: Tutarsızlık! Bir el yaşatmak için uzanıyor diğer bir el aynı gövdenin kendisinden öldürmek için doğruluyor. Duygu Asena ‘’Kadının Adı Yok’’ demişti. İnsanın, yaşamın, hayatın da adı yok artık. Hepsinin bir gölgesi, siması kendilerine benzeyen bir şeyleri var fakat kendileri yok! Öz ve öze daire olandan çok biçime yönelme özü, biçim ve ayrıntılara kurban etme sefalarındayız. Birbirine teğet hayatlar içerisindeyiz! Çokluğun azlığını ve kıtlığını yaşıyoruz; üstelik yaşamaya, iyi olana, güzel bir davranışa bu kadar çok hasretken... Günümüz insanının değişmeyen refleksi ıskalamaktır. Birbirimizi ıskalamak. Doğrularımızı ise ihtiyaç duyduklarımızı ise protest bir çabayla ıslıklamak!
Elbet bende birilerini ıskaladım, ıslıkladım tıpkı ıskalanmam ve ıslıklanmam gibi! Hayatın bu şekilde olmasında hiç birimiz masum değiliz. Hepimiz günahkarız. Küçük İskender: ‘’Ben bir silahım! Ama hiçbir silah yaralamaz insanı bir başka insan olmadan! Demekteydi. Her birimiz birilerinin yarası birileri her birimizin yarası! Aslında hayat kocaman bir yara İnsanlık bu yaranın üzerinde kurtçuk tutan bir varlık olmanın ötesine gidemiyor. Yanılgılarla doğduk yanılgılarla geldik yanılgılarla devam ediyoruz.
Hayat biraz da kendi iç boşluğunu doldurma çabasıdır. Bizler çoğu kez, boşluğumuzun çiçekler, güzellikler ve aşkla doldurulmasını bekleriz ömür bu intizarın yorgunluğuyla tükenir. Boşluğumuzu kendi iç çığlıklarımız, suskunluklarımız kendi gözyaşlarımızla doldururuz. Yine söylüyorum hayat bir tekerrürdür hataların yanılgıların pişmanlıkların doğup doğup ölmelerin tekerrürü. İnsan, hatalar, yanılgılar ve özellikle de aşk konusunda uslanmaz haylaz bir çocuk olarak kalacaktır.
Altan Erkekli bir tiyatro oyunun da ‘’Yalnızlık her kimliğe doğuştan yazılı tek uğraşıdır insanın’’ diyordu. Bu serzenişi bugün daha çok hissediyor ve duyumsuyoruz. Ben buna Bukowski’nin ‘’İnsan evrenin kanalizasyonudur.’’ Sözünü de eklerim çünkü duyumsadığım budur. Yaptığımız en iyi iki şey var Iskalamak ve Islıklamak! Hiç birimiz masum değiliz! Çoğu kez birimiz kendimize yapılan hatayı bir başkasına yaparız ama artık o hata olmaktan çıkmıştır çünkü onu biz kendimiz yapmışızdır. Bir başkası yapsaydı hataydı biz yaptığımız için masum bir davranış. Çağın ilacı dürüstlük Vebası ise iki yüzlülük!