İnsan tamamlanmak üzere olan ama asla tamamlanamamış evrimsel bir hata olarak var olmuştur. Hiçbir canlı bir başka canlıya fiziksel acının ötesinde hüsranları ve bozgunları bu denli yükleyemezdi. Oluş ile yok oluş acı ile acı arasındaki zavallı sarkaçtır o. Önce kendi esirimiz oluruz sonra diğerlerinin ve şeylerin gölgesinde bizi aydınlatacak bize yol açacak bir kurtarıcı bekleriz. Kişinin tek kurtarıcısı kendisidir. İsa – Mesih’i bekleyenler yanılmış olmanın derinliğinde bilinçsiz bir uykudadır.
Kendine, kendini borçlusun! Yıkık bir geçmiş, belirsiz yarınların var senin; dal oldun kırdılar, kuş oldun vurdular, nehir oldun kirlettiler, insan oldun istismar ettiler, iyi oldun suistimale uğradın. İnsanların arasında olmanın tehlikesidir bu. 21. Yüzyılın toplum gerçekliği budur; Herkes, herkesin mağduru bugün değilse yarın, yarın değilse bir başka gün mutlaka yargılanıp, hüküm giyeceksin! Hüküm giymek özgür olmanın bedelidir.
Galibiyet ihtimaliyle uyandığımız her yeni günü yeni bir hüsran ve yeni bir yenilgiyle kapatıyoruz. Yalnızlığımıza, kasılmalar, titrek öğürmeler sığdırıyoruz. Kendine, kendini borçlusun! Toplum içerisindeki Büyük Öteki’sin. Her ilişki birbirini ‘’bıçaklama’’
yaralama niteliği taşır. Emil Cioran, Yaşam için ‘’Doğum Uçurumu’’ tespitinde bulunur. Doğmak, başlı başına uçurum ağzında yürümektir. Bu tehlikeli uçurum yürüyüşünde kendimizi çoğu kez bir başkasının insafına bırakırız böylece içten içe yok oluş sürecini hızlandırmış oluruz. Çünkü çoğu kez birlikte var olduğumuz insanlar, kendimizden, niteliklerimizden vazgeçmemizi bizlere baskılar. Yaşam, yaşam ismini taşısa da büyük bir hızla tükenişe, sonsuz ölüme doğru ivme kazanan bir çırpınış halidir! Fazla vaktimiz yok oyalanmaya, gereksiz şeylerin yasını tutmaya ve peşinden sürüklenmeye gerek de yok!
‘’Bir bedeni sürüklemekten muaf olmalıydık, Ben’in ağırlığı yeterdi!’’
Bu yorum ve düşünceler bizleri daha trajik, daha korkunç, karamsar bir hale mahkum etmesin! Kendimize daha sıkı sarılabilmeliyiz. Çünkü bizim kendimizden başka çaremiz ve seçeneğimiz kalmamıştır. Diğer her şeyi kazanmak için en başta kendimizi kazanmak durumundayız. Kendisini yitirmiş olan başkasını ve hayatı kazanamaz! Renk körü olan birisi için gök kuşağı olmaya çalışamayız sürdürülemez bir hayatın arifesindeyiz! Fakat şu da bir gerçek ki; ‘’İnsan türü ancak kendisini mahveden hayran olur.’’ En başta söylediğimiz gibi
kendine, kendini borçlusun! Yaşamak uzun bir çırpınış olsa da kanını kendine akıtmalı insan, bir başkasının ayak uçlarınadeğil!