Farklı inanç ve yaşam tarzlarında olanların katline ferman verecek cesarete ulaşan dinci-yobaz gruplar, ülkenin sokaklarında elini kolunu sallayarak gezebiliyor, yine ve yeniden her istedikleri veriliyor, radikal gruplar ve cemaatler palazlanıyorsa eğer…
İngiltere merkezli The Economist dergisi başta olmak üzere Avrupa ve ABD’deki bazı dergi ve yayın kuruluşlarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili eleştiri yazıları ve dosyalar paylaşıldı.
Bu durum, iktidar çevrelerince sert bir şekilde eleştirildi. Oysa ki Erdoğan yönetimindeki Türkiye’de yaşanan bazı gelişmelere bakarak ülkece hangi eşikte olduğumuzu değerlendirmek daha sağlıklı olacaktır. Bakalım;
Dijital tecrit uygulanmadan önce, bir kısmı Sedat Peker’in ifşaları ile ortaya dökülen; adam öldürme, kaçırma, alıkoyma, gasp etme olayları, devlet ve hükümet içerisinde her kademeden insanın dahil olduğu rüşvet iddialarına karşın, üç maymunu oynuyorsa eğer ana akım/yandaş medya ve tek bir dosya açmıyor, hukuk işlemiyor, failler hakkında işlem başlatılmıyor, devlet yapısı yozlaşmışsa (dejenere olduysa) eğer…
Giyiminden kuşamına, kahkahasından iradesine dil uzatılarak hedef gösteriliyor ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme hamlesi ile tamamen savunmasız bırakılıp, sistematikleşen kadın cinayetlerine, çocuk istismarlarına karşı hiç bir çözüm üretilmiyor ve ilgili bakanlıklardan savunma olarak; küçüğün rızası, bir kereden bir şey olmaz, gibi akla, mantığa, vicdana ve ahlaka aykırı ilkel yaklaşımlar ile olaylar sıradanlaştırılıyor, üstü kapatılmaya çalışılıyor, kadın ve çocuk hakları hiçleştiriliyorsa eğer…
Başta Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala olmak üzere, etkili muhalefet yaptıkları için hukuksuz bir şekilde tutuklanan binlerce siyasetçi ve STK temsilcisini içeride tutmak için AHİM kararlarına “karşı hamle” yapılıp, içeride tutulmaları için formüller üretiliyor ve PKK Lideri Abdullah Öcalan yıllardır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor, bir çok siyasi tutuklunun hukuki ve yasal hakları gasp ediliyor, hukuk rafa kaldırılmışsa eğer…
Ağır sağlık sorunları yaşayan, cezaevi koşullarında yaşamlarını devam ettiremeyecekleri sağlık kurulları raporlarıyla kanıtlanan ceza evlerindenki hasta tutukluların ölmesine sayirci kalınıyor, sistematikleşen işkence ve hak gasplarına karşın cezaevlerinde sürekli olarak açlık grevi eylemleri yapılırken, asla bu sorunlar iktidar tarafından dile getirilmiyor, görmezden geliniyor, adalet terazisi şaşıyorsa eğer…
Farklı inanç ve yaşam tarzlarında olanların katline ferman verecek cesarete ulaşan dinci-yobaz gruplar, ülkenin sokaklarında elini kolunu sallayarak gezebiliyor, yine ve yeniden her istedikleri veriliyor, radikal gruplar ve cemaatler palazlanıyorsa eğer…
Çoğu yerelde iktidar partisinin yerel yöneticileri ve teşkilat mensupları ellerindeki gücü kişisel çıkarları için kullanıp, ahlaksızlıkları ayyuka çıkan liyakatsiz bürokratlar ve yöneticilere yaptırım uygulanmıyor, görevlerinden “affedilmiyorlarsa” eğer…
Ana Muhalefet parisi grup başkanvekili, İç İşleri Bakanı’na yönelik hazırladığı dosyayı kamuoyu ile paylaşmadan önce başına bir şey gelme ihtimaline karşın ilgili dosyayı üç kişi ile daha paylaştığını açıklamak zorunda kalıyor, yine Ana Muhalefet Partisi lideri, Meclis Grup Toplantısında, başına bir şey gelir diye vasiyetini açıklıyorsa eğer…
Rant kapısı aralamak uğuruna çıkarılan orman yangınlarına müdahale edebilecek yangın söndürme uçaklarını hangarlarda çürümeye terk ediyor, siyanürle altın arama ve HES’lere kurban edilerek, hayvanlara da işkence olağanlaşmış, sistematik bir şekilde katlediliyorsa ekolojik denge…
“Bakara-makara” diyerek halkın dini değerlerini aşağılayan ve aynı zamanda aynı halkın dini duygularını sömürerek siyaset yapan, yolsuzluk ile rüşvete bulaşmış siyasetçiler büyük elçi olarak atanıyor ve milletin anasına sövenler hayırsever iş adamı olarak lanse edilip, devletten istedikleri her ihaleyi zorlanmadan alabiliyorlarsa eğer…
İç siyaset, milliyetçi ve muhafazakar kesimleri etrafında toplamak için sürekli olarak gerilime dayalı ucuz, istikrarsız ve anlık çıkarlarla yürütülüp, dün kardeşim denilene bugün katil deniliyor, aynı zamanda dünün katili, bu günün dostu olarak yürütülüyorsa dış politika ve diplomasi…
“Bu fakir”, “ben ekonomistim”, “ekonomiden ben sorumluyum” söylemleriyle genel geçer ekonomi yönetiminden uzaklaşılıyor, zengin daha da zengin oluyor, arşa çıkan enflasyonun karşısında halkın önemli bir kısmı açlığa mahkum bırakılırken, hala yurttaşlar ile bir ekonomi diploması paylaşılmamışsa eğer…
Sosyal medya düzenlemesi adı altında insanların haber alma özgürlüğü kısıtlanıyor, gazete ve televizyonlar kapatılıyor, sansür ya da otosansür uygulatılıyor ya da kayyım atamalarıyla el konuluyor, “gereğini yapmayan” gazeteciler sürekli olarak baskılanıyor, tutuklanıyor ya da sürgünde yaşamaya mecbur bırakılıyor, medya ve basın özgürlüğüne dair tüm uluslararası değerlendirmelerde ülke dipleri görmüşse eğer…
Erdoğan’nın, en büyük hayalim, dediği şehir hastaneleri üzerinden yandaşlarına devasa bir rant kapısı açılıp, hekimler için “giderlerse gitsinler” denilerek yol gösteriliyor, sağlık emekçileri yurt dışına çıkmaya zorlanıyor, yurttaşların sağlık emekçilerinden ve dolayısıyla sağlık hizmetlerinden mahrum kalmasına sebep olunuyorsa eğer…
Kanser hastalarına SGK eliyle sahte ilaçlar veriliyor ve bu, dünya çapındaki bir skandala dönüşmüşken tek bir açıklama yapma ihtiyacı bile hissedilmiyor, insan sağlığına ve hayatına zerrece değer kalmamışsa eğer…
Seçimlerin yaklaştığı, ülke içinde patlayan bombalar, sınır ötesi harekatlar, siyasi suikastler, partilere yönelik cezai yaptırımlardan ve muhalif siyasetçilerin tutuklanmasından anlaşılıyor, demokratik siyaset bitirilmişse eğer…
Sadece AKP iktidarları döneminde 36.000’in üzerinde iş cinayeti gerçekleşmesine rağmen, kamu vicdanını rahatlatacak etkili tek bir soruşturma yapılmıyor, emekçiler köleleştirilecek yoksulluk hatta açlık sınırının altında ve güvencesiz çalıştırılıyor, gençler adeta ülkeden kaçarcasına yurt dışına çıkmanın yollarını arıyor, toplum umutsuzlaştırılmışsa eğer…
Merkezi sınavlarda sorular çalınıyor, yandaşlara dağıtılıyor ve mülakatlar eli ile derece yapanlar elenerek, kamuya sadece yandaşlar yerleştiriliyor, liyakat bitirilmişse eğer…
Hiçbir rahatsızlık emaresi göstermeden kadınlardan çiftçilere, köylülerden barınma hakkı talep eden öğrencilere, emeklilere ve emekçilere yönelik ağzı alınmayacak sözler ediyor, siyaset diline nefret hakimse eğer…
Erdoğan, kendi koyduğu anayasal düzenlemelere göre, Cumhurbaşkanı adayı olamayacağı halde, ülkeyi 20 yıl yönettikten sonra, 2023 seçimlerinde “son bir kez daha” kendisi ve partisi için oy isteyebiliyor ve bunda bir beis görmüyorsa eğer…
“Kısacası iki yanlıştan bir doğru çıkmaz, tekeden süt sağılmaz, balda tuz bulunmaz, suda ateş yanmaz, Recep Tayyip Erdoğan’dan da Cumhurbaşkanı olmaz!"* demeye de terbiyem müsade etmiyor ama bütün bu yazılanlar gerçeklere kıyasla devede kulak kalıyor, anayasaya göre Erdoğan aday olamıyorken ve böyle bir anayasa maddesi yokmuş gibi davranıyorsa eğer Türkiye’nin hangi eşikte olduğu tekrar değerlendirilmelidir.
*MHP Lideri Bahçeli’nin 8 Nisan 2014 tarihinde TBMM'de düzenlenen partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmasından.