Lev Tolstoy,
"İnsan Ne İle Yaşar?" adlı eserinde, insanın özündeki iyiliği, merhameti ve
sevgiyi hatırlatarak, okuyucuyu derin bir içsel yolculuğa çıkarır. Bu zamansız başyapıt,
modern dünyanın karmaşası içinde kaybolan insana, manevi değerlerin önemini ve adalet
arayışının temelini sunar. Tolstoy'un felsefesi, adaleti sadece hukuksal bir kavram olarak
değil, aynı zamanda insani ilişkilerin temelinde yatan bir değer olarak ele alır. Tolstoy'un
eserlerinde idealize ettiği "cennet"
, sevgi, merhamet ve adaletle örülmüş bir dünyayı temsil
ederken, günümüzdeki iktidar odaklı toplum yapısı ise adeta bir "cehennem" atmosferi
yaratmaktadır.
"İnsan, ancak sevgiyle yaşar.
" Bu basit ama derin cümle, Tolstoy'un eserlerinin özünü ve
felsefesini özetler. Yazar, insan ilişkilerinde sevgi ve merhametin ön planda olduğu bir
toplumun, adaleti kendiliğinden sağlayacağına inanır. Ancak, günümüz toplumunda, bu inanç
adeta bir ütopyaya dönüşmüştür. İktidar savaşları, bencillik ve adaletsizlik, insanları birbirine
yabancılaştırmış ve toplumun dokusunu çürütmüştür. Tolstoy'un "cenneti"
, insanların birbirine
karşı dürüst, adil ve merhametli olduğu, manevi zenginliğe odaklandığı bir yaşam tarzını
ifade ederken,
"iktidarın cehennemi"
, maddi hırsların, rekabetin ve adaletsizliğin hüküm
sürdüğü bir dünyayı temsil eder.
Tolstoy, eserlerindeki karakterler aracılığıyla, insan ruhunun derinliklerini ve çelişkilerini
ustalıkla yansıtır. Yazarın duygusal ritmi, okuyucuyu insanlığın ortak paydasına, sevgiye ve
merhamete davet eder. Ancak, günümüz insanı için bu davet, yabancı bir melodi gibi
yankılanır. Çünkü modern toplum, iktidar savaşları, bencillik ve adaletsizlikle çürümüştür.
Tolstoy'un eserleri, bu çürümüşlüğe karşı bir panzehir niteliğinde olup, insanları yeniden
merhamet, sevgi ve adalet değerlerine yöneltme potansiyeli taşır.
"Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünür, ama kimse kendini değiştirmeyi düşünmez.
"
Tolstoy'un bu sözü, günümüz toplumunun sorunlarına ışık tutar niteliktedir. İnsanlar, dış
dünyadaki adaletsizliklere odaklanırken, kendi içlerindeki adaletsizlikleri görmezden gelirler.
Tolstoy'un eserleri, insanları içsel bir yolculuğa çıkararak, kendi özlerindeki iyiliği keşfetmeye
davet eder. Bu içsel dönüşüm, toplumsal adaletin de temelini oluşturur. Tolstoy'un "Diriliş"
romanındaki adalet arayışı, bu içsel yolculuğun toplumsal bir yansımasıdır. Roman,
toplumsal eleştirinin yanı sıra, bireyin vicdanıyla yüzleşmesini ve yeniden doğuşunu anlatır.
Günümüzde, insanlar adeta kutsal kitaplardaki cehennemi yaşamaktadır. İktidar savaşları,
açgözlülük, hırs ve bencillik, cehennemin dünyadaki yansımalarıdır. Tolstoy'un eserlerindeki
adalet ve merhamet anlayışı ise, insanlara kutsal kitaplardaki cenneti yaşatabilir. Edebiyat ve
adalet, insanları daha iyi bir dünyaya taşıyabilir. Tolstoy'un felsefesi, adaletin sadece soyut
bir kavram olmadığını, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde somutlaştığını vurgular.
İnsanlar, birbirlerine sevgi ve merhametle yaklaştıklarında, adalet kendiliğinden sağlanır.
Tolstoy'un "Savaş ve Barış" romanındaki Pierre Bezukhov karakteri, bu içsel dönüşümün veadalet arayışının sembolüdür. Pierre, maddi hırslardan uzaklaşarak, manevi değerlere
yönelir ve insanlarla daha derin bir bağ kurar.
"İnsan ne ile yaşar?" sorusuna Tolstoy'un cevabı nettir: "İnsan sevgiyle yaşar.
" Ancak,
günümüz toplumunda sevgi, yerini bencilliğe ve rekabete bırakmıştır. İnsanlar, birbirlerini
rakip olarak görmekte ve kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutmaktadır. Bu durum,
adaletsizliğin ve eşitsizliğin temelini oluşturur. Tolstoy'un felsefesi, günümüzdeki aktivizm ve
toplumsal hareketlerle de paralellik gösterir. İnsanlar, adaletsizliklere karşı seslerini
yükselterek, daha adil bir dünya için mücadele etmektedir.
Tolstoy'un eserleri, insanlığın ortak vicdanına seslenir. Adalet, sadece hukuksal bir kavram
değil, insan ilişkilerinin temelinde yatan bir değerdir. Tolstoy'un felsefesi, günümüz toplumuna
bir umut ışığı olabilir. İnsan, ancak sevgiyle yaşa