Bir önceki yazımızda iktidara muhalif kanatlardan biri olan HDP’ye bazı öneri ve eleştirilerde bulunmuştuk, bu yazımızda da ana muhalefete yani CHP’ye bazı öneri ve eleştirilerimizi ileteceğiz.
Hindistanlı mistik Guru(Mamoste-Öğretmen) ve spiritüel (Rusipî-ruhbilimci) OSHO’nun yazımızın genel çerçevesini özetleyebilecek şu sözünü öncelikle yazmak istiyorum. OSHO der ki: “Eğer cesur değilsen, samimi olamazsın. Eğer cesur değilsen, sevemezsin. Eğer cesur değilsen, güvenemezsin. Eğer cesur değilsen, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir ve diğer her şey onu izler.”
Özellikle böyle bir başlıkla CHP’yi ele almamızın nedeni; bu partinin tam da başlıkta yer alan kavramları pratiğe koyamadığından ötürü yıllardır kendisine biçilen misyonu bir türlü başaramamasındandır.
Öncelikle CHP’nin, son iki yılda bazı şahıslarla birlikte başarıya doğru yürüyüşünü takdir ediyorum. Örneğin; Sayın İmamoğlu’nun (siyasi birikim konusunda yetersiz olduğu bazı noktalar varsa da) “Sosyal Belediyecilik” yapmaya çalışması son derece başarılı bir politika olduğundan buradan devamını dileyerek şükranlarımızı sunuyoruz.
CHP’nin bugüne kadar ki politikası bu yazıyı okuyan hemen hemen herkesçe az çok bilindiği için ayrıntılı bir şekilde burada ele alınmayacaktır. Ancak; ülkenin bugün içinde bulunduğu hezeyanın en az iktidar kadar (hatta bence iktidardan daha çok) sorumlusu CHP’dir. Bu ithamımızı şu şekilde temellendirebiliriz.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 1923’te Osmanlı’nın küllerinden yeniden kendisini var edebilen bir ulus devlettir ve bu devletin ilk partisi de CHP’dir. Ulus devletlerde hâkim tek bir ulus olur ve bu devletin de hâkim ulusu Türkler olmuştur. Tabi, burada “Türk”ü açıklamak gerekir. “Türk milli kültürünü ve idealini benimsemiş, onlarla kaynaşmış, bütünleşmiş, bu devlet ve milletin hayrına çalışan, gayret gösteren herkes Türk'tür.” (Beni tanıyanlar ve okuyanlar genelde mizahi bir dil kullandığımı bilirler.) Size burada bir fıkra anlatayım: Türklük tanımını yapan kişi yedi göbek Diyarbakırlı yani Amedli bir Kürt olan Ziya Gökalp'tir. Evet, fıkra bu kadar! Gökalp’in bu tanımından yola çıkarak “Türklük” düşüncesini kendiniz yorumlarsınız…
CHP ve cesaretsizliği konuşacak olursak şöyle başlayabiliriz. Yıllardır iktidarın cesaret ederek legal veya illegal bir şekilde PKK ile yaptığı görüşmelerden ders çıkarıp cesarete bürünen bir CHP bile henüz ortaya çıkmamıştır. Çünkü; CHP hala legal bir parti olan ve TBMM de yan yana oturduğu HDP ile bile uzlaşamamıştır. Yan yana bir fotoğraf vermekten bile çekindiğine bir önceki yazımızda ayrıntılı şekilde değinmiştik.
CHP’nin cesaret ve samimiyetsizliğinin bunca olan şeyden sonra bile devam ettiğini ise; daha dün Sayın Kılıçdaroğlu’nun 5 dilde(İspanyolca,İngilizce,Almanca,Türkçe,Arapça) yaptığı açıklamada bile Kürtçe diline yer vermemesi ile görebilmekteyiz. Evet, iktidarsızlığın bu kadarına da pes dedirten bu olay gerçekten insanları denize düşen yılana sarılır misali AKP’ye istemeye istemeye mecbur bırakmaktadır.
Özellikle iki hafta önce eskinin CHP’lisi şimdinin ise Memleket Parti’lisi Muharrem İnce’nin “Kürtçe pedagojiye aykırıdır” sözü ile gaflete düşüşünden ders çıkaramayan Sayın Kılıçdaroğlu’nun dün bu gafleti sürdüren 5 dilin içine (niçin İspanyolca’yı koyduğuna ise henüz anlam veremedim!) 50 milyon Kürt’ün sahip olduğu Kürtçe’yi koymaması ana muhalefetin hanesine eksi, iktidar partisinin hanesine ise artı olarak ne yazık ki yazılmıştır. Ve bence Sayın Kılıçdaroğlu’nun danışmanları AKP’lidir! Başka bir mantıklı açıklamasını henüz düşünemiyorum.
Sadece Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunda bile 7 milyona yakın Kürt’ün yaşadığını bilmesine rağmen, hatta kendisi de Dersimli bir Kürt olan Sayın Kılıçdaroğlu böyle davrandıkça başarıya ulaşamayacaktır. Öyle mutfaktan atlet ile yapılan paylaşımlarla iktidar olunamayacağını bir kez daha buradan ben kendisine ileteyim. Samimiyet görüntüleri ancak ve ancak pratiğe politik şekilde konulan icraatlerle olur. Günümüz CHP’sinde de maalesef bunu göremiyoruz.
İktidarın belirlediği gündemlerle hareket eden bir ana muhalefetten de başarı beklenemeyeceğini belirtmek isteriz. Evet, bir parti düşünün belli bir kesim ona umut bağlamış, ancak o kendi karşıtı partinin(AKP) argümanlarıyla hareket ediyor. Örneğin; AKP’nin Kürt Açılımıyla birlikte CHP; Kürtlere ılımlı davranıp, AKP’nin açılımı sonlandırmasıyla da Kürtlere düşman kesilebilmektedir. Savaşa karşı çıkıp TBMM’de teskereleri onaylayan bir ana muhalefetten bahsediyoruz. Dokunulmazlıklara onay verip sonra da meydanlarda bunu eleştiren bir ana muhalefetten bahsediyoruz. Kürt kentlerinin çoğunda AKP ile HDP arasında yapılan kritik seçimlerde AKP’ye oy verebilen bir ana muhalefetten bahsediyoruz. Seçim dönemlerinde Kürtçenin özgürleşmesi gerektiği konusunda naralar atıp, İspanyolcayı Kürtçeden üstün tutan bir ana muhalefeti varın siz düşünün!
Ana muhalefete eleştirilerde bulunduk şimdi de onu başarıya götürecek birkaç öneride bulunup yazımızı sonlandıracağız.
CHP’ye öneriler;
* Kendisini çok net tanıması ve tanımlaması, parti içi tartışmalara son vermesi gerekir!
* Çıkarlarını göz önünde bulundurmaktan ziyade kriterli ve ilkeli olmayı benimsemelidir!
* İktidara gelmek istiyorsa buna öncelikle kendisi inanmalı ve daha sonra da duruşuyla kamuoyunu ve halkı inandırmalıdır!
* Kadın kotasını(şuan 146 CHP milletvekili içerisinde sadece 18 Kadın mv. var) samimi bir şekilde arttırmaya çalışmalı ve zaman kaybetmeden bunu pratiğe sokmalıdır!
* Demokrasinin sadece seçimlerle gelemeyeceğini bilmesi ve halkları sokakta birleştirmeyi bir misyon olarak bilmelidir!
* Kürt Halkının yüzyıldan fazladır verdiği mücadeleye saygı duyarak bu mücadeleyi kendi mücadelesi olarak görmeli ve artık pespaye milliyetçilik yapmaktan uzak durmalıdır!
* Sokaktaki mücadeleleri eleştirmek hatta bu değerli mücadelelere destek sunacağına, kendisini basitleştirmeden katılım sağlamalıdır!
* Başta kendine ilke edindiği şeylere samimi olmalı ve bu değerlerini oylara kurban etmemelidir!
* Sağcı bir dil kullanarak oy kazanmaya çalışacağına laiklik ilkesini icraate koymayı başarmaya çalışmalıdır!
* İktidarın kendisiyle pinpon topu gibi oynamasına artık son vermelidir. Örneğin “Yenikapı ruhu” adıyla geçmişte yapılan göstermelik vatancılıktan kaçınmalıdır!
* İktidarın, Kürtler başta olmak üzere onurlu muhaliflere attığı tekmelerin önüne kendisini koyabilmelidir!
* Tek Dil, Tek Vatan, Tek Millet vb. “TEKLİK” lerden kendisini sıyırabilmelidir. Tabi, bu devlet ikiye bölünsün anlamında değildir. Ama “tek dilcilik” ve “tek milletçilik” oynamaktan bir an önce vazgeçmelidir! 21.yüzyılda artık bunların geçerli ve anlamlı olmadığını ana muhalefet olarak aşmalıdır!
* Samimiyet zırhına ise; sadece seçimlerde değil, bir hayat olarak bürünmelidir!
* Çatı parti olabilmeli örneğin en zıt kutupları yan yana getirmeyi başarmalıdır! Ancak yıllardır henüz HDP ile İYİ Partiyi bile yan yana getirme cesaretini elde etmemiştir!
Özetle;
“Eğer cesur değilsen, samimi olamazsın. Eğer cesur değilsen, sevemezsin. Eğer cesur değilsen, güvenemezsin. Eğer cesur değilsen, gerçeğin peşine düşemezsin. O yüzden önce cesaret gelir ve diğer her şey onu izler.”
Sevgi, mücadele ve sağlıkla kalın…