Aslında her insanın içinde bir bilge bir de cahil vardır. Diyalektik, bir zerreden bir bütüne her yerde işler; varlıkta ve dünyada. Sevgi-Nefret, Aydınlık-Karanlık, Yaşam-Ölüm, Bilgelik-Cahillik!
Tüm mesele bizlerin kendi içlerimizde kimi konuşturduğumuz. Kalbimizin kürsüsüne kimi çıkardığımız dilimizde kime yer verdiğimiz. Varlık olarak bizler çoklu bir koalisyona sahibizdir; Tanrı, Şeytan, Bilge, ve Cahilliklerimizden oluşan bir birliğe..
Ciddiye almamaya başladığında, şaşırmadığında artık insanlara, yalnızlığını özlediğinde ve her fırsatta ziyaret ettiğinde kendini nefes aldığın tek liman olduğunda benliğin ve gemileri yaktığında o limanda, içimizin bilgesi dümene geçmiştir. Bu güvertede herkes var; İlahi güçler, Şeytan, cahil, bilge, çocukluğumuz, körlüğümüz, sağırlığımız, gözlerimiz. Tüm mesele dümene kimi geçirdiğimiz.
İnsan, potansiyeldir, olanaktır. Yetenekleri heba olmuş olandır. Bir ‘olasılık’ ve ‘olanak’ olması onun gücüdür. Fakat bu gücü gerçekleştirmeden yitip gitmesiyse onun bu hayatta başarıyla gerçekleştirdiği tek oyun olan trajedisidir.
Sofie’nin Dünyası isimli kitapta, Aristo bölümünde olasılık ve potansiyellik konusunda önemli bir hikaye anlatılır;
‘’ Bir zamanlar koca bir granit parçasının üzerine eğilip çalışan bir heykeltıraş varmış. O biçimsiz kayayı günlerce oymuş, kazımış durmuş. Bir gün yanına bir çocuk yaklaşmış ve: "O kayanın içinde ne arayıp duruyorsun?" diye sormuş. Heykeltıraşın bu soruya yanıtı: "bekle ve gör!" olmuş. Birkaç gün geçip çocuk tekrar heykeltıraşın yanına geldiğinde, artık heykeltıraş o koca granit parçasından çok güzel bir at heykeli ortaya çıkarmış. Çocuk hayranlıkla ata bakıp heykeltıraşa dönerek demiş ki: "Peki ama kayanın içinde at olduğunu nereden biliyordun?"
Evet, nereden biliyordu? Heykeltıraş bir bakıma granitin içerisinde atın biçimini görmüştü. Çünkü bu granit bloğunda bir ata dönüşme olanağı vardı. Aristoteles, aynen bu şekilde, doğadaki tüm şeylerin belli bir "biçimi" gerçekleştirme ya da oluşturma olanağına sahip olduklarını söylüyordu.’’
Hepimiz kendi kendimizin heykeltıraşıyız. İçimiz, kendimiz, benliğimiz ise koca bir granit parçası. Tüm mesele bizim o granit parçasından neyi yaratacağımız kimi ortaya çıkaracağımız. Bu granit parçasının içinde her şey ve herkes var! Bilgeliklerimiz, cahilliklerimiz, sanat yönümüz, savaşımız, zayıflıklarımız, gözyaşlarımız, kahkahalarımız, özgürlüğümüz ve köleliğimiz.
Sen hangisini seçiyorsun?
Kararını verdiysen:
Öyleyse çekiçlere sarılmalı, tokmaklarla dövmeli, eksiltmeli ve çoğaltmalı kendini insan. Kendine indireceğin her çekiç darben arşı sarsmalı, meleklerin ve şeytanlarının gözleri kapansa da yorgunluktan uyutmamalı tokmak darbelerin onları. Çünkü ‘’Nasıl olsa öleceğiz, bari hayatın kadehini son damlasına kadar içelim!’’
(Mahşerin Dört Atlısı, Vicente Blasco İbanez)