Ancak sömürü düzeni bitmemiş sadece işçi sınıfının yaşadığı maddi ve siyasi koşullar nispi bir değişime uğramıştır. Sendikaların kurulması da bu mücadelenin kazandırdığı haklar arasında yer alıyor.
İşçi sınıfının temel haklarının sağlanmasını ve korunmasını sağlamak sendikaların en önemli görevleri olarak bilinmektedir. Pekala işçiler neden sendikaya ihtiyaç duyarlar? İşçiler için hak kazanmanın ve kazanılan hakların korunmasının en iyi yolu, işçilerin kendi aralarında kuracakları birlikteliktir. İşçiler, sömürüldüklerinde doğal olarak birlik olmaya ve dayanışmaya, mücadele etmeye ihtiyaç duyarlar. Bu bir tercih olmanında ötesinde, bir zorunluluk haline gelir. Daha iyi şartlarda yaşamak işçilerin/emekçilerin en temel hakkıdır. Ancak kapitalizmin işçi sınıfına dayattığı sömürü ve kapitalistin maksimum kâr hırsı ve palazlanma hedefi, işçileri daha fazla sömürmesiyle, işçinin ürettiği artı-değere el koymakla mümkün olduğunda, işçi sınıfının bazı halklara sahip olmasını ve iyi maaş almasını her zaman engeller. İşçi sınıfı için az maaş ve az hak, kapitalist için çok kâr ve sermaye birikimi demektir.
Bu durum, işçi ile kapitalist arasında uzlaşmaz bir çelişki yaratır ve bu çelişki, çoğu kez sınıf çatışmasını beraberinde getirmiştir. Sanayinin gelişmesi ve işçi sınıfının nicel oluşumu, bir süre sonra nitel bir gelişme yoluna girmiş, çalışma ve yaşam koşullarının düzeltilmesi ve bazı haklara sahip olma talepleri gündeme gelmiş, grevler, boykotlar, iş bırakma eylemleri gerçekleşmiş, işçi sınıfıyla kapitalist sistemin kolluk kuvvetleri arasında şiddetli çatışmalar olmuş, kan dökülmüş ve bazı haklar kazanılmış. Yüz elli yıl önceki vahşi kapitalizm koşullarında, işçiler günde 15-16 saat, haftanın yedi günü ve hiç bir hakka sahip olmadan çalışıyorlardı. Yani işçiler canlı makine işlevi görüyorlardı. İşte 1 Mayıs, işçi sınıfının, ağır çalışma ve kötü yaşam koşullarının iyileştirilmesi için yapılan bir işi bırakma eylemleri ve mücadele etme ve bugünkü bazı haklara sahip olmayı sağlıyor ama ağır bedeller verme pahasına bu haklar kazanılmıştır.
Ancak sömürü düzeni bitmemiş sadece işçi sınıfının yaşadığı maddi ve siyasi koşullar nispi bir değişime uğramıştır. Sendikaların kurulması da bu mücadelenin kazandırdığı haklar arasında yer alıyor. Sendikal mücadeleler hiçbir zaman bir devrimi hedeflememiştir, sadece sistem içi bazı iyileştirmeleri ve kazanılmış bazı hakları korumayı amaçlamıştır. Ancak DİSK gibi radikal denecek sendikal örgütlenmeler, kapitalistler için tehlikeli bulunduğu için, ya kapatılmışlardır yada baskı altına alınıp pasifize edilmekle karşı karşıya gelmişlerdir. 1970-1980 arası, DİSK'in en radikal olduğu dönemlerdi. DİSK genel başkanı Kemal Türker, Temmuz 1980'de evinin önünde, faşistler tarafından vurularak öldürüldü. Sosyalist bir sendikacı olan Kemal Türker, kapitalistler için tehlikeli bulunduğu için öldürüldü.
12 Eylül darbesinden hemen sonra, DİSK kapatıldı. 1990'lı yıllarda tekrar açıldı ama önceki radikal çizgisini uygulaması hep engellendi. 1980 darbesi ve darbe anayasası birçok hakkı tırpanlamıştı. İşçi sınıfına yakın olan birçok örgütlülük ve sendikal örgütlenmeler pasifize edilmekle karşı karşıya gelmişlerdi. 1950'de kurulan Türk iş sendikası esasen gelişen işçi sınıfı hareketini dizginleme ve sistemin yedeğine almayı hedeflemiştir. Türk iş sendikasının kapitalist etiketli bir sendika olduğu ve işçi sınıfının nitel gelişimi önünde engel olma gibi bir görevi bulunmaktadır. DİSK, Türk iş'ten ayrılan radikal kesimlerin kurduğu bir sendikaydı. Türk iş sendikasının sarı sendika olduğunun anlaşılması üzerine, DİSK kurulmuştu. Kuşkusuz bir sendikal örgütlenmeyle bir devrim gerçekleşmez ama işçi sınıfının biraz daha iyi şartlarda yaşaması için bazı hakları kazanabilme mücadelesini verebilirler. Son yıllarda Türkiye'de memurlar bile durumlarından şikayet eder hale geldiler.
Eğitim Sendikası da memurların, radikal denecek sendikal örgütlenmesidir. Ancak ülkenin siyasi ve ekonomik olarak derin bir kriz durumuna girmesi, hayat pahalılığı, üst üste yapılan zamlar, enflasyonun durdurulamaz hâle gelmesi, her alanda üretimin düşmesi geniş toplumsal kesimleri cidden rahatsız edecek bir noktaya getirmiştir. Türkiye'de devlet memurlarının sendikal örgütlenmeler yapmasına engeller konuluyor, ancak İngiltere'de, askerlerin ve polislerin bile sendikaları var ve çatır çatır mücadele ediyorlar ve taleplerini hükümete kabul ettiriyorlar. Türkiye'de grev yapmak bile baskı sebebi olurken, İngiltere'de grev ve iş bırakma eylemi bir haktır ve hükümet engelleyemez. Gelişmiş demokratik ülkelerde mücadele etmek bir haktır ve baskı altına alınamaz. Türkiye'de sendikal örgütlenmelerle hak kazanmanın yolları kapatıldı.
İşçi sınıfı, sistem güdümlü sarı sendikaların insafına terkedilmiştir. Demokratik bir anayasa ve sistemin olmaması sonucu, DİSK bile etkili olamayacak durumdadır. Toplumunun yeni demokratik bir anayasa taleplerini dillendirmesi gerekiyor. Türkiye'de hala 12 Eylül anayasası uygulanıyor ve şimdi daha kötü bir durum var. Yani ekonomi günden güne kötüye gidiyor. En devrimci bir sendika bile, bu şartlarda herhangi bir hak kazanamaz. Böyle devam etmesi durumunda, iyi şartlarda yaşayan bazı toplumsal kesimler bile şikayet eder hale gelirler. Son birkaç yılda, binlerce doktorun, Avrupa'ya çalışmak için vize başvurusu yaptığı söyleniyor. Ki doktorlar iyi maaş aldıkları halde, sistemden ve gidişattan memnun değiller. Her meslek ve kesimden, çiftçilerde dahil, her kesim, bir şekilde sistemden ve gidişattan memnun olmadıklarını dile getiriyorlar.
Ki hükümet cenahında bile, ekonomik durumun iyi olmadığını üstü kapalı da olsa kabul etmek zorunda kalıyorlar. Yani ekonomik krizin olduğunu, yönetenlerde kabul etmek zorunda kalıyorlar, Sadece, biraz daha süre verin düzelir/düzeltiriz diyorlar. Yirmi yılda yapamadıklarını, yapmadıklarını, bir senede mi yapacaklar? Gemi karaya vurdu artık. Yoksa, "bize bir yıl daha süre verin herşeyi düzeltiriz" demek ne anlama gelir? Bu bir ekonomik ve siyasi erozyonun/yıkımın itirafı değilde nedir? Depremde, sistemin ne kadar da çürüdüğü ve toplumsal sorunları çözemeyecek derecede hantal olduğu gözlendi. Türkiye, hiçbir toplumsal ve sendikal örgütlenmelerin bu sistem içinde artık bir hakkın kazanılamayacağı bir sürece girmiş bulunmaktadır. İşçi sınıfının kendi örgütlenmesini, sarı sendikaların etkisini kırarak gerçekleştirmesi gerekiyor.
Yetmiş yıldan beri, bu sarı sendikaların işçi sınıfına ne gibi bir faydaları oldu? Maaşlara yapılan zamlar, enflasyonu biraz dengelemek ve yarı aç yarı tok yaşamaya devam etmek içindir. Ki enflasyon canavarı, zamların misli misli ötesine geçiyor. Demokratik sistemlerde sendikal mücadelelerle bazı hakları kazanabilmek ve korumak mümkündür ama vahşi kapitalizm koşullarında bu mümkün değildir. İşçi sınıfı, öyle bir mücadele geliştirmeli ki, sadece sistem içi bazı hakları kazanmakla kalmamalı, sistemden söz sahibi olmalıdır. Yoksa sadece ücret artışı için sokaklara çıkmanın ve iş bırakma eylemleri ve grevleri yapmanın sonu yoktur. Üretenler yönetirse, sendikal mücadelelere gerek kalmaz. Şimdiki kötü ekonomik koşullarda, sendikal mücadelelerle kazanılacak bazı ekonomik haklar iyi şartlarda yaşamayı sağlayamaz. Ki zaten sendikal mücadelelerle şimdiki siyasi koşullarda hak kazanmanın yolları kapatıldı.