‘1948 yılının bir Mayıs akşamı, gaydaların sesi çok eski ve dolambaçlı yollara son kez yayıldı.
Bu ses Kudüs’ün Eski Şehri’ni işgal eden İngiliz askerlerinin gidişini bildiriyordu…Yahudiler Sokağı’nın pencelerinde ya da sinagogların ve dinsel okulların eşiğinde, uzun sakallı ihtiyarlar bu geçit törenini izliyorlardı.
Üç bin yıldan beri ataları pek çok işgalcinin gidişini görmüştü: Asurluların, Babilllilerin,Perslerin, Romalıların, Haçlıların, Arapların ve Türklerin…Bugün, otuz yıllık tatsız bir hakimiyetten sonra bu surları terk edip gitme sırası İngiliz askerlerinindi…”
“14 Mart 1948 günüydü. O gün İngilizlerin Filistin’den ayrıldıkları, Yahudiler’in İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan ettikleri, Arapların savaşa girdikleri gündü…”
“Bir ihtilaf Kutsal Toprakları alevlere boğacak ve alevler bir daha sönmeyecekti.”
Yukarıdaki satırları Dominique Lapierre ile Larry Collins’in kitabı Kudüs Ey Kudüs’ten aldım.
E Yayınları’ndan çıkan kitabın ilk basımı 1973 yılında, yeni basımı ise 2002 yılında yapılmış.
Mükemmel bir araştırma kitabı.
Kitapta, Filistin- İsrail sorununun kaynağını, perde arkası gelişmelerin yol açtığı yıkımları, küresel güçlerin bu sorundaki paylarını, savaşın kirli yüzünü, siyasetin ve diplomasinin insani ve vicdani hiçbir zemine oturmayan ilkesizliklerini ve daha bir çok şeyi bulabilirsiniz…
Kudüs Ey Kudüs, İngilizler’in Filistin’deki manda yönetimine son verip geri çekilmelerini anlatarak başlıyor ve ardından Arap-İsrail savaşını başlatan o tarihi an’a; Birleşmiş Milletler’in 29 Kasım 1947 yılındaki aldığı karara geliyor.
29 Kasım 1947 yılında 56 üyeli Birleşmiş Milletler’in aldığı kararla Yahudilere bir devlet verdi ancak, karşılığında ise Filistinliler ülkelerini kaybetti…
Küresel güç odakları hem Hitler’in gerçekleştirdiği Yahudi soykırımının utancından kurtulmak hem de Ortadoğu’da kendi çıkarlarına uygun yeni dengeler kurmak amacıyla Yahudilere bir devlet verdiler ama karşılığında da Filistin halkını yerinden yurdundan ettiler.
Bir kurbana yardım etmek için, bir başkasını kurban verdiler ve mazlum Filistinlileri ezdiler ve sürgünlere gönderdiler.
Birleşmiş Milletler üyesi ülkerinin çoğu Amerika Birleşik Devletleri’nin yoğun baskısı sonucu İsrail devletinin kurulması kararına boyun eğdi.
BM Genel Kurulu 33 evet, 10 hayır, 10 de çekimser oyla Filistin’in İsrail devletiyle paylaşılmasına karar verdi…
Hakkaniyete dayalı bir çözüm bulunacağına vahim bir insani kriz yaratıldı ve bölge bunun üzerinden yeni bir çatışmanın içine itildi.
Yahudilerin ana yurtlarına geri dönmesi barışın gelmesi ve birarada yaşama iradesini güçlendirmesi yerine savaşın fitilini ateşledi ve kanlı boğazlaşmaları gündeme getirdi.
Öte yandan Filistin meselesi gibi Kürdistan meselesi de küresel güç odaklarınca yaratılmış; Filistin’den önce Kürdistan bu güçlerin ahlaksız çıkarlarına kurban edilmişti.
Kürtler 1.Dünya Savaşı sonrası Lozan’da, Filistinliler 2. Dünya Savaşı sonrası Yalta’da mağdur edildiler ve on yıllara yayılan kanlı savaşların içine itildiler.
Ne var ki Filistin meselesinin, Kürdistan meselesinin ve 1.Paylaşım Savaşı sonrası kurulan işbirlikçi devletlerin halklara uyguladığı zulümlerin, son yıllarda dozu her geçen gün artan mezhep çatışmalarının ve bölgeyi yeniden yapılandırma amacıyla sürdürülen güç savaşlarının yangın yerine çevirdiği Ortadoğu’da yaşanan bunca acı, çatışma, kriz ve gerginlik yetmezmiş gibi yine Kudüs üzerinden yeni çatışma alanları yaratılıyor.
Amerikan Başkanı Trump, üç semavi dinin ortak merkezi olan Kudüs’ün statüsünü tek taraflı olarak değiştirmeye ve İsrail’in başkenti olarak tanımaya yönelik girişimler başlattı.
Trump dün yaptığı açıklamada Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ve ABD’nin Tel Aviv’deki büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınacağını söyledi.
Gerçi açıklama günlerdir bekleniyordu ve bu yüzden İslam ülkelerinden, Birleşmiş Milletler‘den, Avrupa Birliği’nden, Vatikan’dan, Çin ve İngiltere‘den tepkiler yükseliyordu ancak, görüldüğü kadarıyla dışarıdan yükselen tepkiler gibi Amerika’nın içinden gelen tepkiler de gözünü karartmış Trump’ı durdurmaya yetmedi.
ABD Başkanı tüm dünyada yalnız kalmasına rağmen kararından vazgeçmedi ve yeni çatışmaların fitilini ateşledi.
Trump‘ın açıklamasıyla ortaya çıkan gelişmeler ve yükselen tepkiler bölgenin şiddetli bir türbülansa daha gireceğini gösteriyor.
Uygar dünyanın itirazlarına rağmen Trump‘ın yaptığı Kudüs provakasyonu bölgeyi ateşe sürüklerken, bölge ülkelerin iç siyasi dengelerini de olumsuz etkileyecek ve maalesef bölgesel gericiliği güçlendirecektir.
Bu provakasyon aynı zamanda bölgenin tek umudu olan demokratik ve özgürlükçü dinamiklere de zarar verecektir.
‘Kutsal Topraklar’ kanamaya devam ederken herkese yeni bedeller ödetecektir…
Dolayısıyla her zamankinden daha çok dikkatli, duyarlı olmak, bölgenin demokratik-özgürlükçü dinamiklerini ortak zeminlerde buluşmaya davet etmek gerekiyor…
Zira Kudüs Ey Kudüs kitabında ifade edildiği gibi, ‘ barışın topraklarının savaşın kanıyla sulandığı bir trajedinin tarihi olan, adı barış anlamına gelen ancak sürekli savaşılan; Hıristiyanlık, Müslümanlık ve Yahudilik tarafından kutsal sayılan ve 3 dinin ortak merkezi olan Kudüs üzerinden oynanan yeni oyun en çok da bölge halklarını ve onların umudu olan özgürlükçü dinamikleri tehdit ediyor.
Umarım Amerika’nın içinden ve dünyadan yükselen tepkiler Trump’a geri adım attırır ve kararını rafa kaldırmak zorunda kalır.
Aksi halde Kudüs krizi bölgeyi karanlığa ve kana boğacaktır…
Ne yazık ki…