AKP iktidarı, yerel seçimlerle kaybettiği belediyeleri, kayyımlar ile beraber geri almayı amaçlıyor. 

AKP hükümeti yıllardan beri Kürt halkına yönelik kayyım politikaları ile yerel yönetimleri gasp etmesi ve siyasi iradenin hiçe saymasıyla beraber, bu durum Kürt halkının DEM parti tabanına daha da yakınlaşmaya götürdüğü açık bir ifadedir. Bugün üzerinde yaşadığımız coğrafyada demokrasinin ve demokratik hakların talan edilmişliği ve insan iradesinin hiçbir kıymet taşımadığı bu süreci çok ağır bedeller ödeyerek geçiriyoruz. Halkın iradesiyle temsiliyet kazanan siyasetçiler, aydın diye nitelendirebileceğimiz gazeteci-yazarlar ve halkın bağrında siyasi partilere gönül vermiş yurttaşlar birer özgürlük rehineleri olarak cezaevlerinde tutsak edilmektedir. Türkiye tarih itibariyle demokraside ciddi bir kan kaybı yaşıyor. İfade özgürlüğünün olmadığı bir ortamda baskılar, gözaltılar ve sindirme politikaları giderek şiddetini artırıyor. 

AKP iktidarı yaptığı bu fiiller ile beraber Türkiye Cumhuriyeti'ni bir hukuk devletinden, bir demokrasi ülkesinden giderek uzaklaştırıyor. Hukuk adeta iktidarın oyuncağı haline gelmiş durumda, Öyle ki hukuk içerisinde yer alan ifade özgürlüğü ve temel vatandaşlık hakları açık açık gaspa uğramaktadır. Bugün yazılı hukuku, anayasayı çekinmeden siyasi emelleri uğruna çiğneyen bir AKP gerçeği ile karşı karşıyayız. Siyasi darbe yani kayyımlar ile beraber Kürt halkının siyasi temsilciliğini yapan siyasetçilerin, halkın iradesiyle temsiliyet kazanan aydınların ve gazetecilerin çekinmeden yaka paça cezaevlerine atarak, muhalif halk iradesine darbe indirmeyi amaçlanmaktadır. Bugün zorbalığın ve hukuksuzlukların yaşandığı bu ortamda insanların hukuka dair bir inancı kalmadı.

Bakın fazla uzağa gitmeye gerek yok, en son yapılan yerel yönetim referandumunda, AKP iktidarı, başta Van Büyükşehir Belediye Başkanı'nın mazbatasını vermemeye çalışarak, mazbatayı kendi adayına kazandırmaya yönelik kirli bir politika izlerken kamuoyunda gördüğü tepkilerden sonra geri çekilmiş olup, böylece mazbatayı halkın seçtiği gerçek iradeye teslim etmişti. Şimdi aynı AKP iktidarı yine bir başka politika ile Hakkâri Belediye Başkanı'nı hukuksuzca cezaevine attırarak, halkın iradesine saygısızca kayyım atamaktadır. Peki bu duruma Hukuk ne diyor? Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yer alan temel madde, Hukuk devletinde siyasetçi suç işlemişse izlenecek yol bellidir. 'Bir belediye başkanı suç işlerse, hukuken suçu kesinleşince görevden uzaklaştırılır. Yerine, o belediyenin meclisi arasında bir 'başkanvekili' seçilir ve seçilmiş irade göreve devam eder. O da suç işlerse süreç tekrar eder…' Hukukun şeffaflığı açık ve nettir. Fakat AKP iktidarı bu maddeyi uygulamak yerine, yargı mercilerini kullanarak Hakkari Belediye Başkanı'nı cezaevine attırdı. Usulen Belediye başkanı yerine meclis üyeleri arasında yeni bir başkan seçilmesi gerekirken, bunun aksine kendi partisinin adayını kayyım olarak belediye başkanı koltuğuna yerleştiriyor. Seçilmiş irade yerine, atanmış gaspçı irade halk yönetimine geçiyor. Bunun adına her ne söylerseniz söyleyin, ama şu çok açık bir ifadedir ki yapılan bu fiiller hiçbir ahlaki değere sığmayacağını bilmek gerekir.

Şu açık bir ifadedir ki Kürtlere yönelik uygulanan siyasi darbe ve kayyım politikalarında rol oynamada, madalyonun ön yüzünde AKP, arka yüzünde ise MHP yer alıyor. 22 yıllık AKP iktidarını parçalamaya ve çürümeye götüren temel etken şüphesiz ki Milliyetçi Hareket Partisidir. MHP Irkçılığı içinde taşıyan, yeniliğe kapalı ve mafyatik bir zihne sahip bir parti olduğunu en çok AKP iktidarı ile koalisyon sürecinde ülke yönetiminde yer alarak, yaptığı fiiller ile bunu çok net gösterdi. Gerek Kürtlere karşı nefreti, ötekileştirmeyi ve ayrıştırıcı politikalarıyla rol oynarken, gerek kendi içinde Sinan Ateş cinayeti ile beraber hem değişimi isteyen yüzleri yok etmeye giderek değişime kapalı hem de işlediği cinayeti örtbas etmeye giden karanlık bir siyasi parti haline geldi. Sanırsınız Türkiye'de legal bir siyasi parti değilde sanki illegal bir suç örgütü gibi davranıyor.

Gerçekten şöyle ülkedeki siyasi partilerin çalışmalarını analiz etmeye gittiğimizde, genel anlamda kimi siyasi partiler tüzüğü gereği, işçi emekçi haklarını savunması, cinsiyet eşitliği adına kadınların mücadelesini yürütmesi, açlık sınırları altında kalan yoksul insanların dramına çözüm arayışlarında bulunması, kıyımdan geçen doğayı korumayı veya hayvanlar için hayvan haklarının savunuculuğunu yapan platformlar ile beraber topluma fayda sağlamak adına belli çalışmalar yürüten siyasi parti modellerini görebiliriz. Maalesef bu konuda MHP için aynı şeyler söylenemez. Çünkü MHP'nin topluma hiçbir faydası olmadığı gibi ırkçı ve faşizan politikaları ile toplumun içine nefreti aşılamaktan ve düşmanlığı körüklemekten başka hiçbir çalışması yok. Zaten bu çok açıktır ki MHP, AKP ile koalisyonda ve ülke yönetiminde yer aldığından beridir, bu toplum kayyım gibi siyasi irade gaspına sık sık tanık oldu.

Elbette iktidarın bu baskıları karşısında, halk cephesinde siyasi irade gaspına karşı gün geçtikçe eşi benzeri görülmemiş toplumsal bir tepki doğuyor. Bu toplumsal tepkinin önünü açmada sosyal medya ağlarının etkisi çok büyüktür. Geçmişe baktığımızda DEM Parti'nin eski adıyla HDP'ye karşı defalarca kayyım girişimi ve siyasi irade gaspı yaşatılmıştı. Bu durum karşısında akla gelen ilk soru neden o zamanlarda gasp edilen siyasi irade için ciddi toplumsal bir tepkime oluşamadı ve bugün ne oldu da siyasi irade gaspına karşı böylesi güçlü bir toplumsal tepki doğdu? Bugün yaşanan büyük toplumsal tepkinin geçmiş dönemlere göre daha çok yankı uyandırmasının temel sebebi, sosyal medyanın geçmişe kıyasla bugünkü gibi iyi bir katılımın olmayışından dolayıdır. Çünkü son birkaç yıldır insanların sosyal medyayı haberleşme ve iletişim aracı olarak daha aktif kullanması ile beraber dünya, küreselleşme adına adeta küçük bir köy halini aldı. İnsanlar ister uzakta, ister yakında olsun dünyada olup bitenleri en çıplak haliyle tanık olarak, herşeyden haberdar oluyor.

Günümüzde sosyal medyanın kolektif, örgütleyici ve toparlayıcı gücünün etkisi çok ileri bir hal aldı. Toplumlar sosyal medya aracılığıyla devleti yöneten iktidarların politikalarında dahi belirleyici bir güce sahip oldu. Örneğin hükümeti yönetenler bazı kararları aldığında eğer bu kararlar halkın aleyhinde olup, halkın tepkisel olarak rahatsız olacağı kararlarsa, halk sosyal medya aracılığıyla toplumsal tepkiyi gösterdiğinde, hükümeti yönetenler aldıkları kararları geri çekebiliyor. Sosyal medya ile beraber eskiye nazaran toplumsal eylemleri oluşturan sloganlar, yürüyüşler ve çeşitli protesto yöntemlerin yerini daha aktif katılımların olduğu, bilinç gelişimi ve yayılımı adına sosyal medya daha güçlü bir araç olarak kullanılmaktadır. Sosyal medya ağları ile beraber yıllardan beri devlet iktidarının tekelinde bulunan medya, toplum içerisinde çeşitli manipülasyonlar ile beraber haberlerde yalan, yanlış algılar yaratabiliyordu. Fakat günümüzde insanlar sosyal medyada aktifleşmesiyle beraber bu durum artık çok mümkün olmayabiliyor. Çünkü insanlar sosyal medyada herşeyi tüm çıplaklığıyla görüp, izlediği için artık eskisi gibi tekel medyanın yanlış yönlendirmelerine kanmıyor. 

Peki asıl soru ülkede yaşanan bu hukuksuzluğa ve siyasi irade gaspına karşı Anamuhalefet partisi ve diğer muhalif partilerin tavrı nasıl olmalıdır? Bence bir devletin siyasi iktidarını dizginlemenin yolu güçlü bir muhalefetin varlığından geçer. Bugün ülkede, siyasi iktidarın bu tür yanlış ve yıkıma götüren politikalarına karşı dur diyebilecek güçlü bir muhalefetin varlığına ihtiyacı var. Çünkü üzerinde yaşadığımız ülke şuan ateş altında ve her an patlama evresine geçebilecek bir durumda olup, bir tarafta ülke içinde yaşanan ekonomik, eğitim, sağlık, hukuk ve mülteci gibi temel sorunlar giderek çığ gibi derinleşiyor. Diğer tarafta sürekli savaş naraları atarak sınır ötesi askeri operasyon kararların alınması giderek ülkeyi dışa doğru bir savaşa körüklenmesi ise doğrusu akıl kârı değil. Çözüme giden yol bellidir. Ülkede iktidarın yanlış politikalarına karşı, Türkiye'de halen demokrasi inancını yüreğinde taşıyan başta Anamuhalefet ve diğer muhalif siyasi partiler, bugün iktidarın bu tür hukuksuz politikalarına dur demelidir. Dün Van Büyükşehir Belediyesi'ne atanmak istenen kayyıma karşı dur diyen tüm muhalefet, bugün Hakkari Belediyesi kayyımına karşı aynı sesi çıkarılmalıdır. Yoksa bu hukuksuz kayyımlara çıkarılmayan ortak ses, yarınlarda İstanbul'da ve Ankara'da bu ses e ihtiyaç duyulabilir.