Günlük yaşamda hemen hemen herkesin duyduğu bir kavram olan demokrasi, en sahipsiz dönemini yaşıyor diyebiliriz. Sosyal sınıfların ve büyük ekonomik farklılık ve uçurumun olduğu kapitalizm, toplumsal değerlerin en çok kullanıldığı ve posasının çıkarıldığı sistem olmuştur. Toplumsal değerlerin bu denli hunharca kullanıldığı başka bir sistem yoktur. Demokrasiyi ve insan haklarını, mücadele ederek kazanan değilde, talep eden ve siyasilerden beklenti içinde olan toplumlar olduğu sürece toplumsal değerlerin kullanılması ve toplumun hep beklentide bırakılması bitmeyecektir. Siyasiler tarafından verilen söz ve vaadlerin yerine getirilmemesi, siyasilere olan güveni de büyük ölçüde sarsmıştır. Kapitalist sistem gerçekliğini bilenler, kapitalist sistem siyasetçilerinden bir beklenti içinde olmazlar. Çünkü kapitalist siyasetçiler, topluma söz ve vaadlerde bulunarak beklentide bırakırlar, bir o parti, bir bu parti, bir şu parti derken, toplum artık bunalır ve sisteme desteklenmekten başka çare bulmaz. Demokrasi kültürü olmayan ya da çok zayıf olan toplumlar, demokrasinin siyasilere ait olduğunu düşünürler ve siyaset sadece siyasetçilerin işidir deyip bir kenarda beklerler.
İşte bu durum, toplumun mevcut sisteme bağımlılığını artırır. Normalde topluma ait yaşamsal değerlerin, kapitalist sistemde, elit/seçkin sınıfın elinde nasıl kullanıldığı ve ne hale getirildiği ortadadır. Toplum, biz beş yüz günde her şeyi yaparız, her sorunu çözeriz, ülkeyi ve ekonomiyi geliştiririz diyen çok kapitalist siyasetçi gördü. Toplumun beklentide kalması, bir çözüm ve çareyi kendi kendine bulamaması, içinde yaşadığı ekonomi/ politik sistemi bilmemekten kaynaklanıyor. Türkiye'de, kapitalizmin ne olduğunu ve nasıl bir sistem olduğunu bilen kişi var acaba? Sanayileşmeyle başlayan ulus devletlerin en çok kullanıldıkları toplumsal değerlerin başında demokrasi ve cumhuriyet gelmektedir. Cumhuriyet kelimesi Arapça da özgürlük demektir. Yani doğrudan halkın kendi kendini yönettiği sistemin adı cumhuriyet olmaktadır. Yani demokrasi ve cumhuriyet farklı kavramlar gibi görünse de, özü itibariyle aynı değerlerdir. Kapitalist sistemin, kendi varlığını sürdürmesinin ve toplumu egemenlik altına almasının yolu, ulus devleti, demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını politik argüman olarak kullanmasından geçer. Seçimlerin olması ve siyasal iktidarın değişimi bir göz boyamadan başka birşey değildir. Çünkü kapitalizm, feodalizm koşullarındaki hanedanlık siyasetiyle varlık sürdüremez, sürekli göstermelik değişimler yapar ve bunuda demokrasinin tıkır tıkır işlemesi ve varlığı olarak gösterir.
Kapitalizmde, seçimler oluyorsa, hükümet, kabine, milletvekilleri ve belediye başkanları değişiyorsa demokrasi var demektir. Kapitalizmde toplumun demokrasi algısı böyledir. Yani demokrasi ve cumhuriyet kavramları, kapitalist siyasetçilerin ağzında çiğneme ciklet/sakız oldu ve adeta posası çıkarıldı. Demokraside ve cumhuriyette seçimlerin olduğu doğrudur ama bu, elit/seçkin sermaye sınıfının, bir avuç siyasetçisinin, topluma hizmet vaadlerinde bulunması ve toplumu hep beklentide bırakması, yani kandırması değildir. Bir ülkede, demokrasinin olup olmadığını nasıl anlarız? Göstermelik seçimler bunun ispatı değildir. Demokrasinin olduğunu, esasen sokaktaki insanın yaşamından anlarız. Seçenler 17.000 lira maaş alıyorlar ama seçilenler 100.000 ile 200.000 lira arasında maaş alıyorlarsa, o ülkede kullanılan ve içi çürütülmüş bir demokrasi ve cumhuriyet var demektir. Bunu görememek ancak aklın köreltilmesiyle açıklanır. Türkiye'de, bazı kapitalist siyasetçiler, " bizim her söylediğimize inanan bir toplum var" diyorlar. Yani bile bile toplumun kandırılma ve toplumla alay etme durumu var. Gerçek demokrasi ve cumhuriyette, seçenler ve seçilenler aynı ekonomik ve siyasi koşullarda yaşarlar ve eşit imkanlara sahip olurlar. Gerçek demokrasi ve cumhuriyette, ülkenin ekonomik kaynakları halkın ortak malıdır. Dünyada, hangi demokrasi ve cumhuriyette ülkenin ekonomik kaynakları halkın ortak malı olarak kullanılıyor? Birkaç sosyalist ülke varsa, o ülkelerde kullanılıyor. Demek ki demokrasi ve cumhuriyet kavramlarını, sandıktan çıkarıp toplumsal yaşamın değerleri haline getirmek gerekiyor. Vatandaş, dışarıda lokantada bir pirzola yese, ki yiyecek durumu yok, yesede 350 lira ödemek zorunda kalıyor ama sözde vekil ise, meclis lokantasında 20 lirays pirzola yiyor. Bu iş nasıl oluyor? Birileri açıklasın. Aç mideyle sandığa git oy kullan, sonrada, işte al sana demokrasi. Kemal Sunal'ın "Zübük" filmi, Türkiye'nin siyasetçi zihniyetini iyi anlatıyor. Toplumsal değerlerle toplumu kandırmak ahlaksızlığın daniskasıdır. Gelişmemiş toplumsal koşullardaki kapitalist siyasetçilerde utanma duygusu dibe vurmuştur. Toplumun eğitimsizliğinden faydalanıp toplumu kandırırlar. Oysaki demokrasi ve cumhuriyet kültürü gelişmiş birey ve toplumu kimse kandıramaz. Toplumun bu gerçeği bilmesi gerekir ve toplumsal değerlerine sahip çıkması ve yaşaması gerekiyor. Hak bekleyen, talep eden değil, hakkını çatır çatır alan toplumun olması gerekiyor. Bütün haklar zaten toplumudur. Ama toplumsal değerlerin yok edildiği daha doğrusu, egemenler tarafından çalındığı bu kapitalist sistemin yok edilmesi, toplumun kendi yaşamsal değerlerine tekrar sahip olması bakımından çok önemlidir. Demokrasi, özgürlük, cumhuriyet, ekonomik kaynaklar, maddi imkânlar hepsi halkın malıdır. Kimse halka hak, adalet demokrasi ve özgürlük veremez, bahşedemez. Bu haklar zaten toplumundur. Halkın yaşamsal değerleridir. Halklar, binlerce yıldır çalışıyorlar, üretiyorlar. Ama bir avuç asalak sömürücü sınıf, toplumun tepesine çöreklenmiş bu değerleri kendisine mal edip, topluma hizmet olarak verdiğini söylüyorlar. Topluma ait olanlar zaten toplumundur ve kimsenin, topluma hak verme gibi bir haddi yoktur. Bu haklar zaten toplumun çalışmasıyla oluşan değerlerdir. Hiçbir kapitalist siyasetçinin haddine değildir topluma hak vermek. Tam tersi toplumun çalışarak oluşturduğu değerleri toplumdan çalıyorlar. Seçilenlerin, demokrasi maskesi altında lüks ve şatafatlı yaşamları, yatlarda, villalarda yaşamaları, ceplerinin şişkin olması bunun kanıtı değil midir? Daha ne söyleyelim bu konuda? Halk üretiyor ama elit seçkin sınıf yönetiyor, ülkenin kaymağını yiyor, kaymak tabaka. Al sana kaymak demokrasi.