Dünya politik gidişatının hala karanlık çağında kalmış olan ülkelerde Katı ve sert yönetimler, toplum içinde belli gruplarda sorun yaşatacak problemler doğurabiliyor. Bu da toplum içinde hak aramalara, yaşam hakkı savunmalara ve yeri geldiğinde çok daha ilerisi isyanların oluşmasına sebep olabiliyor.
Anayasa ve yönetim şekillerine göre katı ve yumuşak yapıda devlet yönetim biçimleri vardır. Katı yönetim biçimi ile yönetilen devlet anlayışlarında, yönetim şekilleri olarak yasa ve kanunlarda değişim çok zor ve katıdır. Bu durum halk içinde çağa ayak uydurmada gecikme, devlet ve halk arasında var olan ilişkilerde büyük zorluklar yaşatır. Ve demokrasi çok durgun bir haldedir. Yumuşak yönetim biçimlerinde yönetim anlayışı ise yasa ve kanunlarda esnek, çağa uygun değişim ve dönüşümünü tamamlaması çok kolaydır. Devlet ve halk yönetiminde demokrasi işlevi hızlı ve tutarlıdır.
Demokratik ve antidemokratik yollarla çağımız yaşam hakkı savunucularını üç yapıda sınıflandırmaya gidebiliriz. Geçmişten günümüze toplumlarda hak savuncuları üç protesto aşaması ile haklarını elde edebilmişlerdir; (1) ilki bir topluluğun var olan bir yapıda isteklerini ve haklarını kazanabilmek için demokratik yollarda seçme ve seçilme yoluyla parlamento aracılığıyla haklarına ve isteklerine kavuşabilir. Bu ilk aşamada başarısız olunduğunda, sonraki aşama yani (2)ikinci olarak basın açıklaması, protesto ve yürüyüş yoluyla isteklerini ve haklarını elde edebilir. Bu aşamada da başarısız olunduğunda en son aşama olan yani (3) üçüncü olarak intifada (ayaklanma) biçimini ele alır, ki bu en şiddetli protesto aşaması olan silahlanmadır! Yani bir topluluğun, bir grubun istekleri uğruna devlet aygıtı ile savaşmayı seçmekten başka seçeneğinin kalmadığı son protesto biçimidir!
Bütün aşamaları örneklendirmeye gidersek, ilk aşamada batı avrupa da demokratik haklar daha esnek olduğu için insanlar demokratik yollar ile haklarını ve isteklerini daha kolay elde edebiliyor. İkinci aşamada da ise bir toplumun yürüyüş, boykot gibi yöntemlerle haklarını elde edebilme durumudur. Örnek olarak Mahatma Gandhi'nin tuz yürüyüşü ile yaptığı protesto biçimiyle Hindistan' ın bağımsızlığını İngiltereden alınması. Üçüncü aşamada şiddet ön plandadır. Bu yöntem katı yönetim biçimlerinde çokça örnekler görülür. Haklarını demokratik, yürüyüş ve protesto yöntemleri ile yok sayılan ve kanlı bir şekilde bastırılan bir topluluk, çözümü şiddete karşı şiddeti ele alan bir savunma ile yol çizer. Bu duruma tarihte yaşanmış çokça örnekler verilebilir. Örneğin Cezayir' in Fransa'ya karşı bağımsızlığını gerilla halk savunması ile savaşarak haklarına bağımsızlıklarını elde edebildiler. Buna örnek yine Küba, Vietnam' ın Amerika ile bağımsızlık savaşları gibi... ya da Ortadoğu'da çıkmış silahlı grupların, örgütlerin emelleri uğruna sürekli bir çatışma bölgesi haline dönüşmeside örnek verilebilir....
Bu saydığım aşamalar devletlerin biçim ve demokratik yapısına göre değişim gösterebilir. Yani en katı ve demokratik hakların olmadığı sert kurallara sahip devletler üçüncü aşamadaki protesto dili söz konusundur! Yumuşak yönetim biçimleri ile yönetilen devletlerde ise ilk protesto aşaması olan demokratik yol yöntemler ile çözüme kavuşabiliniyor.
17. ve 18.'yy ile başlayan milliyetçilik akımıyla sonrasında devam eden ideolojilerin tarihe çıkışıyla daha küçük parçalanmalarla; Dev devletlerde ayrışan, bölünen ulus devletçikler saydığımız protesto biçimlerini daha da sıklaştırmıştır. Elbette ki sadece ulus, millet sebepleri ile bu protesto anlayışları sınırlı değildir. Başlıca protesto hakkı doğuran sebepler siyasi, dini, ekonomi, küresel ve ulusal vb. sayacağımız birçok boyutu vardır.
Protesto aşamalarıyla gerçekleşmiş yakın tarihlerde örnekler vermek gerekirse, geçen dönemlerde 2016 yılında Kolombiya hükümeti ile FARC (Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri) arasında 50 yıldan uzun süredir devam eden savaşı bitiren barış anlaşması imzalandı. Latin Amerika'nın en uzun süren silahlı çatışmasında, 220 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Böyle çatışmalı bir protesto anlayışında çözüme odaklı silahları bırakıp, halk nezdinde demokratik yollar ile barışın kalıcı olabilmesi için oylamaya gidildi. Burda protesto anlayışının durması adına savaş yerine çözüme ve uzlaşmaya gitmeye karar verilmişti, bu durumda hükümet katı çizgilerinden yumuşamaya giden bir politika ile demokratik yol yöntemlere başvurmuştu.
Yine yakın tarihlerde Fransa' da halk içinde bir topluluk haline dönüşüp, sarı yelekliler adıyla prostestolara şahit olduk. Protestolara sebep olan neden ise yükselen akaryakıt fiyatları, yüksek yaşam maliyeti ile galvanizlenen ve hükûmetin vergi reformlarının orantısız bir yükünün çalışan ve orta sınıflara (özellikle kırsal ve kent çevresi alanlara) düştüğünü iddia eden protestocular, bu değişikliklerin sona ermesi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un istifası çağrısında bulundu. Sarı yeleklilerin bu protesto biçimi boykot, yürüyüş biçimidir.
Daha yakın tarihlere geldiğimizde, Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), siyahi Amerikalı George Floyd’un polis memuru Derek Chauvin tarafından gözaltına alınırken öldürülmesi ile başlayan ırkçılık, siyahilerde başlayan günlerdir süren protestolar Amerika, yı adeta yakıp kavuracak denli bir ses haline dönüştü. Burada bazen ilk protesto aşamasındaki demokratik haklarda adaletsiz yönetimler oluşunca ikinci ve üçüncü protesto yol yöntemleri ile yürüyüş ve çatışmaya yer bırakan protesto anlayışına yer bıraktı.
Ülkemizde ise yakın tarihle beraber, mevcut iktidarın katı yönetim biçimi ile siyasi sahada baskı ve sindirme politikaları nedeniyle sesini duyuramayan muhalefetler, çeşitli basın açıklaması ve adalet yürüyüşleriyle haklarını bu tür protesto, boykot yollarıyla aramaya çıkmıştı.