Beyinsel/düşünsel esaret bütün esaretlerin temelidir. Esaretin en kötüsü düşünsel/beyinsel olandır. Bütün sınıflı sistemlerde toplumun düşünsel olarak esareti hedeflenir ve böylece fiziki kölelik başlar. Beyni ve düşüncesi esir alınamayanlar, zindanda yaşasalarda insanlığın yaşamına yön verebilecek değişimler/devrimler gerçekleştirirler. Beyni esir edilmiş olanlarda köleliği ve fakirliği kader olarak yaşarlar. Kapitalizmin temel argümanı beyni ve düşüncesi dağıtılmış birey ve toplum gerçekliğidir. Beyni esir alınanlar düşünemezler, hayat ile doğru düşünsel bağ kuramazlar, hayatı öğrenemezler ve kendilerine dayatılanı yaşarlar.
Kapitalizm, sistemsel meşruiyet için, genellikle ulus devleti, vatanseverliği, toplumsal değerleri kullanır ve sahte demokrasi vaatleriyle halkın karşısına çıkarlar. Sömürü düzeninin temeli yalan üzerine kuruludur. Bütün kapitalist düzen partileri, birer yalan makinası olarak çalışırlar. Eğitimsiz bırakılmış kitleler, çoğu zaman sermayenin yalan makinalarının etkisini yaşarlar. Aksi halde sömürüye, baskıya ve halk karşıtlığına sahip bir sisteminin aylarca bile yaşama şansı yoktur. Biraz demokratikleşmiş ve gelişmiş ülkelerde, kitleler pratik siyasete bakarlar, vaatlere değil.
Demokratikleşmiş ve gelişmiş ülke siyasetçileri, demokratikleşmiş toplumsal gerçekliği dikkate alarak, verdikleri sözleri ve vaadleri yerine getirirler, getirmeye çalışırlar, getiremeyenler halkın karşısına bir daha çıkmazlar. Demokratik olmayan ve gelişmemiş ülke siyasetçilerinde utanma duygusu yoktur ve her defasında halkın karşısına farklı yalanlarla çıkarlar. Toplumunun edilgenliğini ve pasif olma durumunu bir sermaye ve dayanak olarak kullanırlar. Çünkü demokratik olmayan bir ülkede ahlak ta olmaz, tutarlılık ta olmaz.
Koltuğa yapışıp kalırlar. Halka hizmet etme gibi bir derdi olmayanlar için ahlakın bir değeri yoktur. Zaten vahşi kapitalizmde, ahlaksızlığın her çeşiti mevcuttur. En büyük ahlaksızlık emek hırsızlığıdır. Yani sömürü, bütün kötülüklerin temelidir. Emeğine sahip olmayanların ahlakı olmaz. Halkın eğitimsizliğinden nemalanarak halkın sırtında kambur olmak en büyük ahlaksızlıktır. Fakir halktan alıp zengine vermek halka hizmet mi oluyor? Herşeye alıştık diyen bir toplumu daha çok şeye alıştırırlar. Nede olsa, bu toplum herşeyi kabul ediyor, o halde, biz, bu toplumun sırtına binmeye devam edelim derler, ki zaten uygulanan siyaset budur.
Sistemi ve icraatları eleştirmezseniz, sizi daha çok şeye alıştırırlar. Sesinizi çıkaracaksınız, dişlerinizi göstereceksiniz ki, sermayenin yalan makinalarına geri adım attırabilesiniz. Türkiye'deki zamlar ve hayat pahalılığı İsveç'te yada Fransa'da, yada İngiltere'de olsaydı, mevcut hükümeti on defa devirirlerdi, seçimlere giderlerdi ve sorunlara çözüm bulan bir iktidar kurulurdu. Herkes gidişattan memnun yada kötü gidişata sessiz kalıyorlar. Bu durumda, sistemi halka hizmet edecek bir noktaya getirmek çok zor olur. ANAP/Özal hükümetinden günümüze kadar her ay/hafta zamlar oluyor ve sadece alıştık diyorlar, yapacak birşey yok diyorlar.
İşte bu, beynin körelmesi ve sistem karşısında düşünsel iflastır. Toplumun düşünce sistemini ele geçirenler topluma herşeyi yaptırırlar. Aksi halde bu yaşanılan rezaleti nasıl açıklamak gerekir? Bir bebek bile, acıktığında ağlar, bağırır. Bir hayvan bile, birileri tarafından rahatsız edildiğinde savunma pozisyonuna geçer. Ama pasifize edilmiş bir toplumu anlamak mümkün değil. Bu fiziki bir pasiflik değil düşünsel bir yok oluş anlamına gelir. Kapitalizmin istediği tamda budur işte. Şikayetçi olmakla da sorunlar çözülmez. Sistemin verdiği zararları dile getirmekle de olmaz. Sistemden memnun olmadığını söylemekle ama birşey yapmamakla sadece sistemin değirmenine su taşınır.
Millet açlıktan ölecek koşullarda yaşayacak ama sözde millet-vekilleride, meclis restoranında 20 liraya pirzola yiyecekler, 70/80/150 bin liraya varan maaşlar alacaklar. Milletten on misli daha fazla para alan ve daha iyi şartlarda yaşayan sözde millet-vekilleri kimlerin vekilliğini yapıyorlar acaba? Halk gibi yaşamayanlar, halkın vekili olmayı hak etmiyorlar. Meclistekiler, olsa olsa kapitalizmin/sermayenin temsilciliğini ve vekilliğini yapıyorlar. Çünkü ülkenin yaşanılan gerçekliği açıkça ortadadır. Daha ne diyelim? Salla başı al maaşı. Milletin oylarıyla seçilin, on binlerce lira alın, şatafatlı bir hayat yaşayın, sonra da, biz milletin iradesini temsil ediyoruz deyin. Hadi şurdan, utanmazlar, reziller. Milletin temsilcisi olmayı öyle kolay mı sanıyorsunuz. Ancak kirletilmiş bir siyesette bunca kötülük olur. Son kırk üç yıldır, Türkiye kirli bir siyasetle yönetiliyor. Tabi bu kirli siyasetin temelleri 1950'de sözde demokrasiye geçişle atıldı, Türkiye'yi küçük Amerika yaptılar. Her mahallede bir milyoner/milyarder yarattılar.