Şimdiki kötü gidişata nazaren, kısmi bir burjuva demokrasisi yinede iyi olurdu ve daha iyi olmanın da yolu açılırdı.
Seçimlerden sonra hayat, kaldığı yerde devam eder ama kapitalizmin getireceği ekonomik/ politik krizler eşliğinde. İnsanların seçimlerde sanki bir devrim çıkacakmış gibi bir beklentileri vardı. Oysaki CHP kazansaydı bile, bir devrim olmayacaktı.
Sadece sistemin restorasyonu olacaktı ve Türkiye kısmi bir burjuva demokrasisiyle yoluna devam ederdi. Şimdiki kötü gidişata nazaren, kısmi bir burjuva demokrasisi yinede iyi olurdu ve daha iyi olmanın da yolu açılırdı. Tabiki bunlar tahmini varsayımlardır. Yani olasılıktır. Bazen, bazı koşullarda köklü reformlarla yada devrimlerle ülkelerin sorunları çözülmüş. Türkiye'nin sorunları, çok ciddi reformlarla çözülecek türden sorunlardır. Devrim niteliğinde reformlar gerektiren sorunlar. Kapitalizmde sistemin, perde arkasındaki gücü sermaye sınıfının gücüdür. Kapitalist düzen partilerinin görevi, sistemin siyasal alandaki sözcülüğünü yapmaktır ve sermaye sınıfının belirlediği ilkeler ışığında hareket ederler. Bazıları, CHP'nin kazanmasıyla sanki bir devrim olacakmış gibi bir beklenti içindeydiler. CHP'nin yüz yıllık geçmişi, ne olduğunu ve kazansa bile, bir devrim olmayacağını göstermiyormu? Ben, radikal bir solcu olduğum için, CHP'ye, kötünün iyisinden daha fazla bir rol biçmem. Yani bir partinin yüz yıllık geçmişi ve pratiği, bu günde ve yarınlarda ne yapacağını ortaya koyar. Yanı CHP'nin, en fazla yapacağı şey, 1980 öncesi kısmi demokratik koşulların olduğu 1960 anayasası koşullarıydı. CHP'nin kazanmasıyla, Kürt sorununun çözümü konusunda bir adım atılıp atılmayacağı ise tam bir muammadır. Bu seçim, sadece geçmişi bir tekrar etme ve kapitalizmin tıkanan damarlarını açmak oldu. Toplum, nasıl yıllardır beklentide bırakılmışsa, aynı şekilde beklentide bırakılacak. Göstermek bir sahte temsili demokrasi aldatmacasıyla yola devam. Seçimlerle hiçbir şey olmaz demiyoruz ama eski kafalarla yeni şeyler yapmak mümkün değil. Yani yeni bir zihniyetle, toplumun çıkarlarını gözeterek, demokrasiyi özümseyerek seçimlerlede bir değişim yapan ülkeler oldu ama sermaye sınıfının ihtirasları da oldu. Birkere, Türkiye'deki sermaye sınıfının demokratikleşme gibi bir talebi ve hedefi bulunmamaktadır. Bürokrasi ve geleneksel devlet kurumları hantal ve muhafazakâr bir çizgide duruyor. Bu durumda, demokratik değişim ancak köklü bir toplumsal hareketlenmeyle olur. Bir ülkede, demokratik değişim, bir iktidarın tek başına yapabileceği bir iş değildir. Her taraf mafya ve çete kokuyor. Ancak iyi bir silkelenmeyle Türkiye kendine gelebilir. Eğer bu gidişat, böyle devam ederse şimdiki günleri bile mumla aranacaklar. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu, matematiksel bir mantıkla açıklayacak olursak, bir hükümet sorunu değil, bir rejim sorunu olduğunu görülecektir. Yani sadece AKP'nin gitmesiyle çözülmez. Çünkü AKP'den öncede rejim sorunu vardı. AKP'yle daha da kötüye gitmeye başladı. Türkiye 12 Eylül anayasasından kurtulmadığı ve Kürt sorununu çömediği sürece düzelemez. Bu söylediklerim, Türkiye'nin gerçekleridir. Türkiye'de demokrasiyi kuracağız ve sorunları çözeceğiz diyenlerin, önce, bu gerçekliği bilmeleri gerekmektedir. Sorunların çözümü, sorunlar doğruca masaya konarsa gerçekleşir. Ve sorunları çözecek cesur politikacıların olması gerekiyor. Politikacı elini taşın altına koymasını ve gerektiğinde hayatını kaybetmesini bilmelidir. Bunlar, bir oy kaybını bir koltuk kaybetmeyi bile göze alamıyorlar. Rant siyasetinin olduğu koşullarda, gerçek muhalif kesimlerin, devrimci siyaseti devreye koymaları gerekiyor. HDP ve YSP'nin devrimci siyasetle halkın içine girmesi gerekiyor. Memur tarzı bir çalışmayla kitleye gidilmez ve beklenen başarı olmaz. Türkiye'de sol bir kitle mevcuttur. Doğru bir devrimci siyasetle halka gidilirse, istenen hedefe ulaşmak mümkündür. Sol kitle sahipsiz bırakılmamalı...