Toplumların ekonomi/politik yaşamında demokrasi önemli bir yer tutmaktadır. Sanayileşmeyle birlikte toplumsal özgürlüklerin ön plana çıktığı, insan haklarının önem kazandığı bir süreç başlamıştır. Köleci ve feodal sistemlerde toplumların despot krallıklarla baskı altında yönetildiği ve 17 yüzyılla birlikte toplumların kendi kendilerini yönetme konusunda büyük bir arayışa girdikleri, özgürlüklerin önem kazandığı bir döneme girilmiştir. Feodal sistemler tek tek yıkılmış, dini fanatizmin toplum üzerindeki etkisi kırılmış, toplumsal ve idari alanda birçok reform ve yenilik gerçekleşmiştir. Demokrasinin ilk kez modern anlamda sanayileşmeyle toplumun çok yönlü yaşamına girdiği biliniyor. Burada, bazı kesimlerde demokrasi aslında bir slogan olarak kullanılmıştır, öne çıkarılmıştır. Sanayileşmenin elit kesimi olan yeni burjuva sınııfının, feodal derebeylere karşı zaferini taçlandırması toplumun desteğine ihtiyaç duymasıyla ve bununda ancak demokrasi ve özgürlükleri savunmakla mümkün olabileceği gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekiyor. 


 

Kapitalizmin gelişimi ve yaşamın her alanına nüfuz etmesi, kendisini toplum nezdinde meşrulaştırması, kamuoyu desteğini ardına kadar yaratması ancak bütün toplumsal değerleri kullanmasıyla ve kısaca bütün hayatı kendi kontrolüne almasıyla mümkün olabilirdi. İşte burada, demokrasi faktörü oldukça önem kazanmaktadır. Seçim sisteminin gelişmesi, seçimlerin olması, hükümetin ve kabinenin değişmesi falan hepsi kapitalist sistemin siyasal alanda toplumsal ve sistemsel meşruiyet kazandığı alanlardır. Hiçbir sistem kapitalist sistem kadar toplumsal değerleri sistemsel meşruiyeti için kullanmamıştır. Bu değerlerin başında demokrasi gelmektedir. Kapitalizmde demokrasi hiçbir zaman toplumun pratikte kendi kendisini yönettiği bir sistem olamamıştır, sadece tabeladan ibaret olmuştur. Temsili demokrasiyle toplumlar avutulmuş, gerçek demokrasiye muhtaç edilmişlerdir. Yani sanayileşmeyle ortaya çıkan gelişmeler de toplumu özgürleştirmemiştir, bu gelişmeler toplumu kapitalizmin yedeğine almıştır. Sahte bir özgürlük anlayışıyla toplumlar sistemin kontrolüne alınmıştır. 


 

Seçenler ve seçilenler sistemiyle seçimler oluyor, seçilenler toplumun tepesinde durarak elit sınıfın yanında durarak sözde demokrasiyi temsil ediyorlar. Yüzlerce yıllık bir tecrübe ve deneyimden sonra bile, demokrasi toplumun doğal idari yaşamı olarak yaşamsallaşamamıştır. Demokrasi bir argüman olarak o kadar kullanıldı ki adeta sandık demokrasisi haline getirildi. Yani insanlar, demokrasi denince sadece seçimlerin olması ve siyasi yönetimin göstermelik değişimi olarak biliyorlar. Halbuki gerçek demokrasi seçimlerden sonra toplumun ekonomi-politik yaşamında kendisini gösterir ve demokraside toplumlar yönetilmez kendi kendisini yönetir. Gerçek demokrasi hiçbir zaman toplumsal yaşam haline gelmedi ve bundan dolayı, toplumlar politika denince kaçıyorlar, ilgilenmiyorlar ve böylece demokrasinin de cılkı çıkmış oluyor. Çünkü bu çağda, demokrasi olmadan kimse topluma gidemiyor, toplumu ikna edemiyor. Bundan dolayı, herkes demokrat oluyor, demokrasi havarisi oluyor, demokratik değerleri savunuyor.


 

Hatta öyle bir noktaya gelindi ki, sosyal ideolojilerin gelişimiyle kapitalist partiler sol-sosyal değerleri-ideolojileri bile savunur gibi oldular, kendilerini öyle gösterdiler. Yoksa bir süre sonra burjuva siyaseti bir tıkanıklıkla karşı karşıya kalıyor, siyasal prim yapamıyor. Çünkü toplum, siyasilerden bir şeyler yapmalarını bekliyor ve siyasilerin hemen hemen hepsi sözlerinde durmadıkları için, toplumda bir bunalım-bunalma başlıyor ve işte burada, kapitalist odaklar yeni yeni partilere ihtiyaç duyuyorlar ve hatta sosyal ve ekonomik alanda bazı reformlar, yenilikler bile yapmak zorunda kalıyorlar. Toplumsal değerleri kullanıp toplumun kandırılması siyaseti uygulanıyor. Kapitalizm kadar toplumsal değerleri dejenere eden bir sistem olmamıştır. Kapitalizmde toplumsallığın içi alabildiğine çürütülmüştür. Burjuva siyaseti toplumları alabildiğince bunaltmıştır. Toplumun siyasetten kaçması bunun kanıtıdır. Kapitalizmde seçimler toplumun kendi kendisini yönetecek politik iradenin ortaya çıkması yapılmaz, toplumun seçim sahasında kapitalist partiler tarafından futbol toplu gibi şutlanması için yapılıyor. Seçimlerin toplumlara ne faydası oldu? 


 

Yüzlerce kez seçimler oluyor ama bu seçimler toplumsal yaşama yansımıyorsa, burada hangi demokrasi var acaba? Yani toplumun siyaset üzerinde denetim gücü var mı? Seçenler, seçilenlerden hesap sorabiliyor mu? Seçilenler, birgün toplumun fikrini sormuşlar mı? Peki bunlar hangi demokrasiden söz ediyorlar. İsveç ve İsviçre gibi ülkelerde bile, toplumlar çoğu kez siyasilerin ellerine bakıyorlar. Toplumların yönetildiği koşullarda demokrasiden söz edilmesi bir kandırmaca değil midir? Madem ki demokrasi halkın kendisini kendisini yönetmesidir, neden halk birileri tarafından yönetiliyor? Toplum kapitalizmin nasıl bir sistem olduğunu ve nasıl çalıştığını bilmediği için, demokrasiye yanlış ve yanılgılı yaklaşıyor ve kapitalistlerde demokrasinin içini boşaltıyorlar, çürük bir ceviz haline getiriyorlar. Kapitalizmde demokrasi sadece bir siyasi argüman olarak kullanılıyor. Çünkü kapitalizmde sistemin sahipleri kapitalistlerdir yani sermayedir yani para babalarıdır yani sınırsız mülkleri olanlardır yani holdinglerdir.

 

Kapitalistler kendilerini demokrat gösterceklerki toplum üzerinde egemenlik kurabilsinler ve bu egemenliklerini meşrulaştırabilsinler ve bunu sürdürülebilir hale getirebilsinler. Demokrasinin gerçek sahibi halktır ve bu, halkın doğal yaşamıdır. Demokrasinin, kapitalizmin siyasal meşruiyet için kullandığı bir argüman olmaktan çıkarılması halkın bu değere sahip çıkmasıyla ve bunu bizzat yaşamasıyla mümkün olur. Demokrasinin sadece seçimlerde oy kullanmak olmadığını, aslında toplumsal hayatın kendisi olduğunu bilince çıkarmak gerekiyor. Toplumun burjuva siyasetinin etkisinden çıkarak gerçek bir toplumsal siyaseti geliştirerek demokrasiyi halkın yaşamsal değeri haline getirmesi gerekiyor. Aksi durumda, kapitalistler halkın kendi değeriyle halkı kandırmaya devam ederler.